Ahu Orakçıoğlu’nun #evdekal Günlüğü
Televizyon ekranlarının başarılı ve tanınmış yüzü Ahu Orakçıoğlu tüm enerjisiyle ailesinin yanında…
Bir gününüz nasıl geçiyor?
Günüm sabah erken saatlerde başlıyor. Kalkıp haberlere göz atıyorum. Saat 10:00 gibi Ekotürk TV’deki program hazırlıklarım için kanala gidiyorum. Saat 12:00 ila 14:00 arasındaki yayın kuşağımı sunuyor, saat 15:00’te eve dönüyorum. Ardından kızım Sare’nin uzaktan eğitim konusundaki çalışmalarına ve ev ödevlerine destek oluyorum. Bu bizim için yepyeni ve öğrenilmesi gereken bir süreç, İnşallah alışacağız. Hemen ardından bulunduğum site içerisinde doğa yürüyüşü yapıyorum. Hava güzel ise bahçede zaman geçiriyoruz. Hafta sonları İstanbul yakınlarındaki çiftliğimizde yeni doğan hayvanlarımızı görmeye gidiyoruz. Akşamları sağlıklı besin seçimi konusunda daha çok çaba sarf ettiğimiz soframızı kuruyoruz. Sonrasında ise okey, tavla ya da Sare’ye özel oyunlar oynuyoruz. Bu dönemin en güzel yanı aile olarak hiç olmadığı kadar bir arada vakit geçiriyor olmamız ve birlikte aktiviteler yapabilmemiz. Böylece bu günlerin avantajlarını kullanmış oluyoruz. Gün, ertesi gün sunacağım yayın kuşağına katılacak konukların röportajlarına hazırlanmakla sona eriyor. Anlayacağınız günler benim için yine dolu dolu geçiyor.
Müzik, kitap, film önerileriniz nelerdir?
Evde genelde fizy uygulamasındaki kendi listemi dinlerim. Bazen yeni şarkı ve grup keşifleri yaparım. Klasik müziği piyanoda çocukluğumdan bu yana çalar ve dinlemeyi severim. Bu aralar Chopin dinlemek ve çalmak favorim. Bir de nostalji yapıyorum. Eskilerden “The Cardigans”, “Duran Duran” ile punk ve rock gruplarını dinliyorum. Genelde 80’ler ve 90’lar yani…
Eski dünyanın yıkılıp yerine yeni bir dünyanın kurulacağı dönemin sancılarını yaşıyoruz. Bu sancıların, içinde daha hangi zorlukları barındıracağını öngörmek mümkün olmasa da, içerisinde bulunduğumuz süreç biter bitmez hayatımızın her alanında teknolojinin hakim olacağı, yepyeni bir dünyanın doğacağını söylemek her halde çok da iddialı olmayacaktır. Dilerim ki, ilerleyen dönemlerde bu yeni düzen, beraberinde antitezi olarak doğaya yakın bir yaşamı da ön plana çıkarır.
Bu noktada ben kendimi her ne kadar ikinci grupta yer alacaklar arasında görsem de, çocuklarımın yaşayacağı dünyayı anlayabilmek için endüstri 4.0 ve toplum 5.0’ı anlatan kitaplar okuyorum. Netflix izlemek ise, yaşadığımız şu olaylardan sonra beni biraz tedirgin ediyor. Bu süreçte vakit buldukça, ara ara, kaçırdığım bazı eski filmleri izlemeye çalışıyorum. Tabii eğer vakit bulabilirsem izlemek istediğim, uzun bir film listem olduğunu da söylemeliyim.
Bu süreçten sonra ilk yapmak istediğiniz şey nedir? Nereye gitmek ne yapmak istersiniz?
Bu süreçten sonra seyahat ve keşfetme tutkumu bıraktığım yerden devam ettirmek istiyorum. Ama öncesinde Ankara’ya gelip anacığım ve babacığım ile doya doya sarılıp özlem gidereceğim, sağlıkla inşallah.
Kendinizle başbaşa kaldığınız bu süreç size nasıl bir katkı sağladı?
Öncelikle bu süreç bence, yalnız bana değil, bütün insanlığa bir nefes sıhhatin ne kadar kıymetli olduğunu; özgürlüğün ne kadar özel bir duygu ve varoluş hali olduğunu ve tabii ki insanın arada bir durup, ruhunun bedenini yakalamasına müsade etmesi gerektiğini öğretti.
En çok neye özlem duyuyorsunuz?
Kendimin ve sevdiklerimin sağlığı adına daha korkusuz olduğum, İstanbul sokaklarını dilediğim gibi arşınladığım, seyahat etme ve keşfetme özgürlüğümün olduğu günleri özlüyorum.
Öte yandan ev içinde yarım kalan işlerimi toparladığım, evimin ve kafamın içini düzenlediğim bu günlerin, bir fırsat olduğunu da görüyorum. Unutmayalım ki bugünler de elbet geçecek, yapmamız gereken henüz içerisinde iken değerlendirebilmek.