Başarılarıyla Çağla Denizaltı
Genç yaşta birçok başarılı işe imza atan Çağla Denizaltı ile bugüne kadar yaptıklarından gelecek hakkındaki planlarına kadar çok özel bir röportaj gerçekleştirdik.
Bize kendinizden bahseder misiniz?
Üniversite eğitimimi Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık ve Çevre tasarımı Bölümü’nde tamamladım. Lisans eğitimim sırasında Nurol Holding bünyesinde “Sheraton Convention Center” şantiyesinde staj yapma olanağı buldum. ODTÜ’de Hakan Gürsu’nun stüdyosunda bir yıl “Endüstri Ürünleri Tasarımı” eğitimi aldım. Bu eğitimi tamamladıktan sonra Milano Domus Academy’de “A Cultural Approach to Design İnnovation” ve “Design for All” programlarına katıldım. Döndükten sonra çalışma hayatıma Koleksiyon Mobilya’da başladım. Mükemmel bir iş deneyiminin ardından 2009’dan bu yana danışmanlık, mimari proje ve uygulama, dekorasyon ve styling çalışmalarıma devam etmekteyim.
Tasarımcı olmaya nasıl karar verdiniz?
Kişinin eğilimleri zaten bunu şekillendiriyor. Öncelikle mesleğin değil yeteneğimin farkındaydım. Yapacağım şey yaratmakla ilgili olmalıydı. Bunun yolu da Güzel Sanatlar Fakültesi’nden geçiyordu. Bence tasarım, yaratıcı sürecin kendisi olup, mantığını ilkelerini ve oluşumunu kavradığımızda mekan, ürün ya da moda tasarımı olarak ayırt edilmeyecekti. Asıl olan tasarım yapabilmekti…
Mekan tasarımı yaparken nelerden ilham alırsınız?
Benim işim kişiye özel tarzı bulup tasarlamaktır. Bu nedenle ev sahiplerini tanımaya çalışıp onların tarzlarından ve yaşamlarından ilham alırım. O evde yaşayacak kişinin ruh hali, yaşama bakışı bir bütünlük içinde tasarımıma yansımalıdır. Eğer tasarlanan unsurlarla yaşayan kişiler örtüşüyorsa bence o ev gerçek bir mekandır.
Yaptığınız çalışmaları bize anlatır mısınız?
Bugüne kadar genellikle ev projeleriyle ilgilendim. Bunlar içerisinde kimi zaman bahçe içinde konumlanmış bir villa, kimi zaman bir kent evi, stüdyo daireler ve projelendirdiğim için kendimi şanslı saydığım 1960’lardan kalma eski Ankara evleri… Dekorasyon projelerini üstlendiğim evlerde finale gelindiğinde evin tüm aksesuarlarının seçimleri ile ilgilenirim. Şamdanlardan mumlara vazolardan çiçek aranjmanlarına kadar bütün detaylara karar veririm. Bir mekanın dekorasyonunda bence hiçbir obje özenti ya da sonradan eklenmiş gibi durmamalıdır. Hangi objenin nerede durması gerektiği son derece önemlidir. İşte bu da işin styling kısmı…
İç mimar olmak hayatınızı nasıl etkiledi?
Matthew Frederick bir kitabını şu sözlerle mimarlara armağan eder; “Mezun olup yaşama atıldıktan sonra, telafisi mümkün olmayan bir “eksiklik” duygusuyla yüzleşmiş nice mimarın yüzü, suyu, hürmetine…” Zaten içimde var olan düzen, uyum ve detaycılıkla ilgili alışkanlıklarımı ciddi boyutlara taşıdı. “Tam”a ulaşmanın mümkün olmadığını ama “eksiksiz” olana yaklaşmaya çalışırken her seferinde kendimi daha iyiye taşımayı öğretti.
Özellikle tasarlamak istediğiniz bir mekan var mı?
Ticari ya da endüstriyel kullanım için inşa edilmiş bir binayı yaşam alanı olarak tasarlamayı isterim. 1970 Amerika’sında doğan “Loft” kavramı, yaşam ve çalışma alanlarını bir arada çözen konseptiyle mimaride sınırsız ve özgün tasarımların ortaya çıkmasını sağladı. Bir Loft’a imza atmak değişik bir deneyim olabilirdi.
Dünyada beğenerek takip ettiğiniz iç mekan tasarımcıları kimlerdir?
Kelly Hoppen, Jacques Garcia, Alberto Pinto ve Kelly Wearstler beğendiğim mekan tasarımcılarıdır.