Enerjik, Eğlenceli, Hareketli Nilsu Berfin Aktaş
Oyunculuk akademisindeyken okula gelen bir haberle “Geleceğin Starı” programına katılan ve izleyenlerin beğenisini kazanarak adını kitlelere duyuran Nilsu Berfin Aktaş oyunculuk serüveninin bu şekilde başladığını belirtiyor. Heyecanlarını, hislerini ve hakkında merak edilenleri MAG Okurlarıyla paylaşan güzel oyuncu, Fox TV’de yayımlanacak olan “Yaz Şarkısı” dizisi hakkında da bilgi vererek karakterini anlatıyor.
Sizi “Geleceğin Starı” programıyla tanıdık. Yarışmaya katılma fikri nasıl ortaya çıkmıştı?
Bu işe kendimi bildim bileli meraklıydım. Sürekli bir şeyler yapmak istiyordum. Bu yüzden eğitimler aldım, çok çalıştım ve kendimi geliştirmek için elimden ne geliyorsa yaptım. Buna rağmen istediğim sıçrayışı bir türlü yaşayamamıştım. Bir gün, oyunculuk dersi aldığım akademide dersteyken, böyle bir yarışma olduğu haberi geldi. Ben de katılmaya karar verdim ve büyük bir heyecanla hazırlanmaya başladım. Canlandırmak üzere üç ayrı karakter çalıştım. Elemelere gittiğimde kapıda yüzlerce insan gördüm ve şansımın iyice azaldığını düşündüm. Orada saatlerce sıra bekledim ve sıram geldiğinde içeri girip oyunumu sergiledim, yaklaşık üç dakika sürdü. Ne olup bittiğini hiç anlayamadım, bir anda kapıdan çıktım, sanki hafızam silinmiş gibiydi. Heyecandan kalbim duracak sandım. Sonucu merakla beklerken ikinci elemelere kaldığımı öğrendim ve o elemeyi de geçtim. Böylece oyunculuk serüvenim başlamış oldu.
İlk proje teklifinizi aldığınızda neler hissettiniz? O anı hatırlıyor musunuz?
Yarışma bittikten sonra altı ay bekledim, ders almaya devam ettim. Her zaman umutluydum ama araya zaman girince yavaş yavaş umutsuzluğa kapılıyor insan. Bir gün evde oturuyordum, Hamdi Alkan aradı. “Yeni Gelin” diye bir iş var, Adana’da çekiliyor. Ersoy Güler çekiyor, gel audition vereceksin. Azeri rolü.” dedi. Gittim, Azerice çalıştım, çok emek verdim o çekime ama Azerilere benzemediğim için onaylanmadım. Üzüldüm tabii ki ama Ersoy hocayla tanışmıştım, yeni insanlar tanımıştım en azından. Altı ay sonra tekrar telefonum çaldı, bu sefer Ersoy hoca arıyordu. Tekrar “Yeni Gelin” için hadi gel, çok güzel bir karakter yazdım, sen oyna. Adana’ya gidiyoruz.” dedi, deneme çekimi de yapmadı. Çok sevindim, şirkete gittim, konuştuk, anlaştık. Bir hafta sonra Adana’da dizi çekmeye başlayacaktım, artık içim içime sığmıyordu ama hayat bu ya, bu sefer de ani bir final kararı aldılar ve gidemedim. Altı yedi ay daha bekledim ve yine telefonum çaldı. Bu sefer Kuzey Yıldızı için istendim, senaryoyu attılar. Üç kızdan biri, hangisi sana daha yakın dendi. Defalarca okudum senaryoyu. Büyük kız sakin, naif, anaç bir kız. Küçük olan cıvıl cıvıl, bıcır bıcır, tatlı, yaramaz biri. Ortanca kız için de sadece Kuzey’in ortanca kızı yazıyordu. Ben de ortanca kızı istedim, içi doldurulmaya hazır bir karakterdi ama tabii ki, şimdiye kadar hep “Oldu, olacak!” diye düşündüğüm için tedirgindim, kimseye söylemedim. Ordu’ya gittim, sonra herkese söyledim. Mükemmel bir his, gerçekten.
En başa gidersek, oyunculuğa olan ilginiz ne zaman, nasıl başlamıştı?
Çok küçüktüm; izlediğim filmlerden, dizilerden dolayı, niye bilmiyorum ama hep bir merakım vardı. Role girmeyi, ayna karşısında taklitler yapmayı, aileme küçük gösteriler hazırlamayı çok severdim. Okulun tiyatro kulübüne üyeydim, sahne alırdım sürekli. Çok istiyordum ama sebebini bilmiyorum. “Büyüyünce oyuncu olacağım.” derdim. “Olamazsan ne olacaksın?” derlerdi. “Olacağım,” derdim. Başka meslek düşünmedim bile ve çok şükür ki hayallerimin peşinden azimle koştum.
Ankara’nın sizdeki yeri nedir? Kimine göre çok renksiz, kimine göre vazgeçilmezdir. Peki, sizin bu kente karşı olan duygularınız neler?
Ankara’da doğdum, büyüdüm. Severim Ankara’yı, ilk duygularımı yaşadığım şehir. Sessiz, sakin ama bir o kadar da eğlenceli bir şehir. İstanbul kadar renkli olmasa da kendine göre rengi var ve evim sonuçta. Kendimi, evime gelmiş gibi hissediyorum Ankara’ya gidince. Ailem hâlâ orada, en iyi arkadaşlarım, çocukluğum orada. Arada giderim ama bu aralar yoğunluktan pek gidemiyorum. Özledim çok, gitmeyi düşünüyorum. İlk fırsatta da Ankara döneri yiyeceğim, çok güzeldir.
Sizce hayattaki en değerli şey nedir?
Kesinlikle aile derim. Bundan daha değerli bir şey var mı? Günün sonunda, arkadaşların, sevgilin, eşin, dostun kalmadığında, annenin dizinde, babanın omzunda, kardeşinin yanında ağlıyorsun, gülüyorsun, onlara anlatıyorsun her şeyini. Seni anlıyorlar, yargılamıyorlar, hep kucak açıyorlar. Sonuçta, değer algıları çok önemli. Ben aileye ve aile bağlarına çok önem veririm. Huzur; satın alınamayan, herkesin veremeyeceği bir şeydir. O da en çok ailede bulunur.
Son yıllarda o kadar çok şey yaşandı ki, pek çok kişinin hayata bakışı değişti ya da şekillendi. Geçtiğimiz üç yıla baktığımızda sizde neler değişti?
Çok şey değişti. Üç yıl önceki ben ve şu anki ben çok farklı. Çok şey yaşadık ama enerjimi bir şekilde korumaya çalıştım. Yalnız kalmaya alıştım, yalnızken de mutlu olmayı öğrendim. Daha kendime döndüm. Meditasyon yapıyorum bu aralar, çok iyi geliyor. Zihnim temizleniyor, boş kalmayı istemiyorum artık. Tatil yapmasam da olur diyorum, yeter ki çalışayım, işimi en iyi şekilde yapayım diyorum. Çalışmak bana iyi geliyor, modumu yükseltiyor, meşgul ediyor, zihnimi rahatlatıyor. Eskiden “Tatil yapayım, gezeyim, tozayım.” diyordum, şimdi çalışayım istiyorum.
Biz sizi eğlenceli, sportif, keyif almasını bilen, çalışkan, hareketli biri olarak görüyoruz. Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz?
Sportiftim eskiden ama şimdi spor yapmaya üşeniyorum. Aslında tekrar spora başlasam çok iyi olurdu. Setteki arkadaşlarım enerjimin yüksek olduğunu, komik olduğumu söylerler. Aslında çok severim eğlenmeyi set ekibiyle, oyuncularla çok eğleniyorum. Yaptığım işten keyif alınca, diğerleri otomatik geliyor zaten. Spor yapmaya üşensem de, hareketliyimdir, durmam, koştur koştur çalışırım. İlk defa gördüğüm insanla bile, sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi bir anda samimi oluyorum. Daha tatlı bence öyle olması. Hiperaktifim, arkadaşlarım bazen yetişmez bana, “Git, uyu artık.” derler.
Spor, hayatınızın neresindeydi?
Bir ara spor, hayatımın merkeziydi. Aralıksız spor yapardım ama bir yıldan fazladır yapmıyorum, çünkü hem yoğunum, hem de üşeniyorum. Bu aralar sporu sevmiyorum, çünkü nankör bence. O kadar uğraşıp fitleşiyorum, sıkılaşıyorum; iki hafta ara vereyim, hemen mayası geçmiş hamur gibi yumuşuyorum. Bu yüzden sinirlendim spora ama bir ay sonra kendimi zorlayıp başlayacağım mecburen. Bu gidişat, çok kötü gidişat efendim.
Göz önünde olmak nasıl bir duygu? Hayranlarınızın geri dönüşleri size nasıl hissettiriyor?
Göz önünde olmak biraz zor. Her hareketine, her yaptığına ekstra dikkat etmek zorundasın. Ben şakalaşmayı, içimden geldiği gibi davranmayı seviyorum. Kendi çevrem bunu yanlış anlamıyor, hatta eğlenceli buluyorlar beni ama hiç tanımayanlar, ekranda veya röportajlarımdan bilenler, çok yüksek buluyor. Bazen göze batıyor, iç enerjim dışıma çok yansıyor. Sete ziyarete gelen insanları görünce “Hoş geldinizzzzz!” diye yüksek bir şekilde yanlarına gidince, önce biraz garipsiyorlar.
Fox TV’nin “Yaz Şarkısı” adlı yeni yapımında başroldesiniz. Çekimler nasıl gidiyor?
Nazar değmesin, çok güzel gidiyor. Herkesin enerjisi çok güzel, gerçekten. Laf olsun diye demiyorum, herkes çok komik ve aşırı eğlenceli. Koşa koşa, hevesle gidiyorum sete, isterse sabah 6’da olsun. Karakterimi de sevdim, oynarken eğleniyorum. Partner olarak şanslıyım, uyum yakaladık ve umarım bu uyum ekrana da yansır, seyirci bizi çok sever. Biz çok sevdik çünkü.
Karakterinizi sizden dinleyebilir miyiz?
Deli dolu, tabiri caizse manyak bir kız. Karadenizli, çok tatlı ama Karadeniz damarı tutarsa kimse durduramıyor onu. Karşısındaki patronmuş, ondan üst düzey biriymiş, kim olursa olsun umursamıyor, yapıyor atarını. Sinirli bir kız ama çok doğal ve sevimli. Ayrıca, çok âşık biri. O kadar âşık ki, aşkından, olmayacak işlere kalkışıyor. Başını hep belaya sokuyor, işleri batırıyor ama komik bir şekilde yapıyor bunu. Babasıyla ilgili çok hassas bir kız. Babasının hayalini de hayata geçirmek için elinden geleni yapıyor ama bunun önünde annesi var, ondan korkuyor. Yine de yapacağını yapıyor, hedeflerinden, hayallerinden vazgeçmiyor. Bu huyunu seviyorum.
Proje teklifi size ilk geldiğinde neler hissetmiştiniz? Kabul etmenizdeki etkenler nelerdi?
Ben senaryoyu okudum ve kahkaha attım, çok eğlendim. Aktı gitti senaryo, ikinci bölümü de okudum, hemen üçüncü bölümü de istedim. “Ohooo, olmaz abartma!” dediler. Gittim şirkete, tamam ben varım, hadi hemen sete çıkalım dedim ve oldu. Çok sevdim işi, enerjisi cıvıl cıvıl. Cast tamamlanınca tanıştım, harika dedim. Herkesin enerjisi yüksek, yaz işi eğlenceli oluyor. Havalar sıcak, eğlenceli sahneler var. Yaz işinde olmayı sevdim, umarım seyirci de çok sever bizi ve elimizden tutarlar.
Usta tiyatrocu Oya Başar, dizide anneniz rolünde. Kendisiyle çalışmak nasıl? Size neler katıyor?
Hep istemiştim, daha önce bir film teklifi gelmişti. Üç yıl önce sanırım, “Oya Başar anneni oynayacak.” demişlerdi. Çok sevinmiştim ama sonra o iş olmadı, tanışamadım diye üzülmüştüm. Enerji olarak çağırdım, “Ben Oya ablayla oynamak istiyorum.” diye. Sonra “Gelsin Hayat Bildiği Gibi” dizisinde kızıyla çalıştım. O iş bitti, şimdi de bu dizide annem oldu. Çok sevindim, büyük şans böyle usta oyuncularla çalışmak; servet değerinde. Hazineme o kadar çok bilgi ekliyorum ki, çok şey öğrendim ondan. Şimdiden o da beni sevdi. İyi ki annem oldu, büyük gurur.
Setten geriye kalan zamanınızda neler yapıyorsunuz?
Evdeyim genelde, bahçede oturup bir şeyler içiyorum, müzik dinliyorum ama bu aralar boş zamanlarımda dans provasına, kayıt stüdyosuna gidiyorum. Şarkı söylüyoruz, dans ediyoruz, yine iş için uğraşıyoruz. Hatta şu an bile bu soruyu cevaplarken dans hocamdan mesaj geldi, yeni hareketler var prova yapmamız lazım, diye.
Sanatın hangi dallarıyla ilgileniyorsunuz?
Çizim yapmaya bayılırım. Portre ve karikatür çiziyorum. Onun dışında dans etmeyi zaten seviyordum. Şimdi ders almaya başladım. Şarkı söylemeye zaten aşığım. Keşke biraz daha güzel olsaydı sesim ama eğitim almak istiyorum bununla ilgili.
Pantene Altın Kelebek Ödüllerinde “Yıldızı Parlayanlar” ödülünü almıştınız. O anki duygularınız nelerdi, şimdi neredesiniz?
Tabii ki de iyi hissettim. Ödül aldığım sahne, zaten yıllar önce yarışma programında ilk sahneyi aldığım yer. Oraya çıkınca duygulandım, anılarım depreşti. Heyecandan sesim titredi zaten. Çok istiyordum, hayalimdi ve gerçekleşti. O sahneyle başladım ben oyunculuğa. İlk o sahnede ağladım, orada güldüm, orada heyecanlandım, orada utandım, orada sevindim, orada ağladım ve ödül gecemde o sahneye çıkmak bana evimde hissettirdi.
Şimdi, “kısa kısa Nilsu Berfin Aktaş kimdir?” sorularına gelelim. Dünyada en sevdiğiniz yer?
Dubai. Ben sıcağı severim. Çok sıcak orası, havuza veya denize girerken en ufak esmemeli. Dubai esmiyor. Bir de yemekleri falan da bizim kültürümüze yakın, Türk restoranları fazla.
Yaz mevsimini düşündüğünüzde size en iyi gelecek tatil yeri?
Az önce de söylediğim gibi Dubai ama çok keyif almak için gezmek istiyorsam Göcek. Doğası ve havası çok güzel.
Sürekli yanınızda taşıdığınız, size uğur getirdiğine inandığınız bir nesne?
Öyle bir nesnem yok. Daha önce vardı bir kolyem ama kendimi böyle şeylere bağlamak, beni bağımlı ve zorunlu hissettiriyor. O olmazsa sanki kötü bir gün geçireceğim gibi hissediyorum. Bu yüzden de enerji olarak kötüyü çağırıyorum. Ben zihin gücünün yarattığı enerjiye çok inanıyorum. Bu yüzden bu huyumdan kurtuldum.
Şimdiye kadar sizde en çok etki bırakan film?
Köprü Üstü Aşkları. Oradaki aşk beni çok etkilemişti. Bir de, “Holy Motors”taki oyuncuların performansını çok beğenmiştim.
Bayılarak izlediğiniz film türü?
Bana gerçekten fark etmiyor. Müzik olarak ve film olarak, hoşuma giden her türü izleyip dinliyorum.
Sizde en çok etki bırakan kitap?
Parfümün Dansı. Bu kitaptaki betimlemeler beni çok etkilemişti.
Gün içerisinde mutlaka yapmanız gereken şey?
Meditasyon ve cilt bakımını mutlaka yaparım. Çok önemli, kendine yatırım sonuçta.
Kahvaltıda olmazsa olmazınız?
Sabahları bir şey yiyemiyorum ama kahvaltı yaptığım zaman peynire bayılırım.
Mutlaka yanınızda olan kozmetik ürünü?
Güneş kremim mutlaka yanımda olur.
KOORDİNASYON: MELTEM ERCAN
RÖPORTAJ: GÖZDE YILMAZ
FOTOĞRAF: ONUR DEMİRDAĞ
MODA DİREKTÖRÜ: OSCARMORRIS
STYLIST: EYLEM YILDIZ
SAÇ: ROJİN BOTAN
MAKYAJ: HAMİYET AKPINAR
VIDEO: UĞUR DÜNGÜL
FOTOĞRAF ASİSTANI: NURULLAH CÜNİ & YASİN ÖZPINAR
STYLING ASİSTANI: İREM SÖNMEZER
MEKÂN: CASA LAVANDA