Dünya Listelerini Zorlayan Güzel
Geçtiğimiz haftalarda yayınlanmaya başlayan Netflix’in Türkiye’de yaptığı ilk orijinal yapım olan, dramatik, fantastik, aksiyon ve bilimkurgu türündeki süper kahraman dizisi Hakan:Muhafız’ın Leyla’sı Ayça Ayşin Turan ile çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. IMDb Starmetre ve Moviemetre sonuçlarına göre, tüm dünyada 11 milyon oyuncu arasında 42. olarak Türk oyuncuların yaptığı en iyi dereceyi yapan güzel oyuncu yüksek enerjisiyle kapak çekimimize de renk kattı… Başarısının altında yatan yaşam öyküsünü sizlerle paylaşıyoruz…
Genç yaşta sektörün ses getiren projelerinde yer aldın ve almaya da devam ediyorsun… Nasıl başladı oyunculuk serüvenin?
Oyunculuğun beni seçtiği bir serüven oldu, desek daha doğru olur sanırım. Üniversiteyi okumak için geldiğim İstanbul’da kamera arkasından kamera önüne transfer oldum ve böylelikle bu yolculuk başlamış oldu.
Geçmişe doğru bir yolculuğa çıksak, nasıl bir çocukluk geçirdiğini söylersin bize?
Tam anlamıyla çocuk gibi büyüyen çocuklardan oldum. Sokaklarda koşup oynayabilen, ağaçlara tırmanan, akşam ezanı ile eve girmenin ne olduğunu bilen, doğa ile iç içe olabilen son çocuklardanımdır sanırım… Dönem çocuğuyum yani anlayacağınız. Benim de birçoğumuz gibi en çok özlediğim zamanlar o zamanlar. Hayata dair küçücük dertlerimizin ne kadar büyük olduğunu düşünüp dururduk hep. Kendimize dair küçücük bir dünyamız vardı halbuki. Her anı dolu dolu, her anı kıymetli, her anı özel… En saf duygularla hayata baktığınız bir pencere çocukluk. Zamanda yolculuk yapmak gibi bir şansım olsaydı çocukluğuma gitmek isterdim. Okuldan koşup annemin yemek kokularının sardığı eve girip yemekten sonra babamla ders çalışmak isterdim. Güzel şey çocukluk…
Karadenizli bir ailenin kızı olarak oyunculuk isteğin aile içerisinde nasıl tepki topladı?
Karadenizli, Marmaralı, Egeli ya da herhangi başka bir yerli olmak ile oyuncu olmayı istemek arasında bir bağ kurmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Annemin, babamın ve kardeşlerimin bana olan inancı ve güveni olmasaydı bu kadar cesur olabilir miydim, bilemiyorum. Attığım her adımda, aldığım her kararda yanımda olan, düştüğümde hep elimden tutan ve bana destek olan bir ailem var. Ben gücümü onlardan alıyorum.
Peki, sen Karadenizli olmanın hangi özelliklerini taşıyorsun, karakterine nasıl yansımış doğduğun yer?
Sanırım şu sıralar en çok sorulan sorulardan biri de bu. Farklı bir şey söyleyemeyeceğim, hep örneklendirdiğim gibi, Karadeniz’in dalgalarına benzetirim kendimi; hem sakin hem de coşkulu, aynı zamanda da bizim coğrafyanın insanları gibi sıcakkanlı ve doğal olduğumu düşünüyorum.
Yoğun bir iş temposunun yanında öğrenciliğin de dolu dolu devam ediyor… İkisini bir arada yürütmek zor olmuyor mu, nasıl planlıyorsun günlük programını?
Başlarda ikisini bir arada yürütmekte zorlandığım zamanlar oldu. Özellikle, İstanbul dışında çalıştığım zamanlar en zorlu süreçlerdi benim için. Hatta o yüzden okulum biraz uzadı. Şimdiyse okulumla arama bir şey girsin istemiyorum ve planımı, programımı ona göre yapıyorum.
Oyuncu olmaya nasıl karar verdin, her zaman hayalin olan meslek bu muydu yoksa izlediğin bir film, tiyatro veya diziden etkilenerek mi bu yola girdin?
Çocukluk hayalimdi, gibi klişe bir cümlem yok. Lisede okurken geleceğinize dair bölümler seçersiniz, ne okumak istiyorsanız yolunuzu ona göre çizmeniz gereken zamanlar vardır ve bunu bütün öğrenciler bilir. Ben de karar aşamamda üniversitede hangi bölümü okuyacağıma karar verdim, sonrası da üniversiteyle gelişen ve değişen bir süreç oldu benim için.
Karadeniz gibi doğal ve sakin bir yerden İstanbul gibi bir kaosa girmek seni nasıl etkiledi? Nasıl yönettin bu krizi, adaptasyon sürecin nasıl gelişti?
17 yıl küçük bir şehirde yaşadıktan sonra, İstanbul gibi bir metropole gelip onun kaosuna ve kalabalığına adapte olabilmek, herkes için zor olduğu kadar benim için de zordu ama ailemin desteğiyle kolayca üstesinden geldim.
Yıldızını en çok parlatan rollerden biri Meryem oldu… Nasıl dahil oldun bu projeye, kabul etmende etkili olan faktörler neler oldu? Karakterinde kendine benzettiğin taraflar var mıydı?
Meryem benim için çok özel bir karakter ve hep de öyle kalacak. Bu projeye kadar, Meryem de benim daha önce canlandırmadığım renkte bir kadındı. Bir projeyi okurken ya da seçerken en önem verdiğim kriterlerden biri, hep birbirinden farklı kadınlara hayat vermek oluyor. Meryem’in kendine özgü özel bir dünya anlayışı vardı. Ben onu hep cam fanus içerisinde yetiştirilmiş kötülük nedir bilmeyen, dünyanın kiriyle bu yaşına kadar karşılaşmamış bir kadın olarak işledim. Saf değil, kirlenmemiş ve masum. Unuttuğumuz birçok duyguya sahipti. Sevginin emek istediğini, fedakarlık ve güvenle oluşabileceğini bize yeniden hatırlatıyordu. Masumiyetinin yanında güçlü, dayanıklı ve sabırlı kişiliği de ilgimi çekti ve projede olmak istedim. Yaşadığı travmaları, çevresindeki düşmanları ile başa çıkma gücü de çok etkileyiciydi. Bu projeyi kabul etmemdeki en büyük etken Meryem oldu anlayacağınız. Şimdi anlat anlat bitiremem, çünkü birlikte hem güzel hem de zorlu bir yolculuk yaşadık. Meryem ve ben tamamen farklı insanlarız, öte taraftan karakterlerimiz çok farklı olsa da ikimizin ortak bir özelliği var; güçlü sabrımız.
Peki sana çok tezat karakter özellikleri var mıydı? Bu özellikleri nasıl oynayabildin, nasıl bir motivasyonla büründün bu karaktere? Aslında bu noktada oynadığın diğer roller için de geçerli bu sorum…
Az önce de dediğim gibi Meryem ve ben farklı insanlarız, dolayısıyla tezat oluşturacak kararları çokça oluyordu tabii mesleğimiz gereği… Bu noktada “Meryem” veya başka bir karakter fark etmez, bir insanın hayatını canlandırırken karakteri kendi hayat deneyimlerimizin sınırlamalarıyla şekillendirip çizmiyoruz, o karakter kendine ait hayat deneyimleriyle ve kendine has birçok karakter özelliğiyle kendi kimliğine sahip oluyor zaten ve sen de üzerine ne katabileceğine çalışıyorsun. Her ne kadar oynadığın karakter seninle tezat veya benzer bir sürü özellik barındırsa da olaylara karşı tepkileri seninle aynı olmak zorunda değil ve çoğunlukla da olmuyor. Dolayısıyla motivasyonum her zaman kendimden uzaklaşıp, oynadığım karakterde görünmez kılınmak ve onu yansıtmak.
Şimdi de yepyeni bir proje, heyecanlı bir internet dizisi… Muhafız… Biraz da bu projenin gelişim sürecini dinleyelim… Teklif sana nasıl geldi, sen neleri göz önünde bulundurarak kabul ettin, en çok heyecanlandıran kısmı ne oldu?…
Meryem yeni bitmişti ve bir anda Muhafız’dan teklif geldi… Anlayacağınız bütün bu süreç çok hızlı gelişti. Leyla’yı ilk okuduğumda aynı Meryem gibi Leyla’nın da bu zamana kadar hiç canlandırmadığım bir karakter olduğunu fark ettim. Dolayısıyla bu projeye dahil olmak istedim. Netflix’in Türkiye’de yaptığı ilk orijinal yapım olmasının da bu kararımda etkisi var tabii. Umarım bizden sonraki projelere doğrularımızla, yanlışlarımızla örnek teşkil ederiz.
Elbette projeden projeye değişir ama bir oyuncunun tercih edilmesinin belli başlı sebepleri neler sence? Başarısının olmazsa olmazları…
Sizin de dediğiniz gibi bir oyuncunun tercih edilmesinin nedenleri projeden projeye değişkenlik gösterir; bu da proje kurulurken yaratılmak istenilen dünyanın kendi dinamizmi ve neredeyse canlı olan ön çalışma bölümünde gerçekleşiyor. Bu dinamizmin içinde oyuncunun da kararları bu alışverişte yerini alıyor ve eğer herkes için durum pozitifse sonucunda karşılıklı kararlar alınıyor ve tercihler belirleniyor. Bir oyuncu olaraksa disiplinli ve çalışkan olmanın çok önemli olduğunu biliyorum çünkü deneyimlerim ve gözlemlerim hep bu yönde. Dolayısıyla bana göre başarı; disiplinli olmak, çok çalışmak, azimli olmak ve hata yapmaktan korkmamaktan geçiyor.
Peki, sence Muhafız, Türkiye’de dizi sektöründe görülmemiş neleri gösterecek bize, neler kazandıracak sektöre? Vurucu yanları neler olacak?
Bildiğim kadarıyla; Türkiye dünya dizi sektöründe Amerika’dan sonra en büyük payla ikinci sırada; Netflix’in ilk orijinal Türk yapımı Muhafız’ın bu platformda da kendine yer etmesiyse yine sektörümüzün dünya piyasasında ne kadar kuvvetli olduğunun göstergesi. Ama “özel ne katar, vurucu yanları neler?” sorularının cevabını hep beraber zamanla alacağız.
İnternet dizilerinin sektörde nasıl bir yol açtığını, nasıl bir değer kattığını düşünüyorsun?
İnternet dizilerinin sektöre hız katıp dinamikleştirdiğini ve özgün içerikler ile çeşitlilik sağladığını düşünüyorum. Bu içeriklerin özgün olması da pozitif bir değer katarak anlata geldiğimiz hikaye yelpazemizi genişletecektir, diye umuyorum.
Peki bu alanda yeterli donanıma sahip miyiz sence?
Bu donanıma bir haftada 140 dakikalık dizi üretimi hızımızla sanırım çoğu ülkeden daha da hazırızdır. Önemli olan; aklımıza gelen bir fikri içerik sanmadan, temelleri sağlam, samimi, kaliteli ve dolu içerik üretmek.
İnternet dizisinden mi televizyon dizisinden mi daha çok keyif aldın?
İnternet dizisi veya televizyon dizisi olarak ayrım yapamam. Ben oynadığım karakterden keyif alıyorum ve oynayacağım karakterleri seçerken mümkün olduğunca farklı kimliklerde ve güçlü kadınlar olmaları önceliğim oluyor.
Hatta hepsini genel bir sıralamaya sokmanı istesek… Sinema mı, tiyatro mu, televizyon dizisi mi, internet dizisi mi?
Sinema; benim için her zaman özel… Televizyon ve internet dizileri; tempoları ve devam eden hikayeleriyle sürükleyici. Tiyatro ise, bambaşka bir dünya.
İş dünyasından biraz uzaklaşalım hadi… Set ve okul arasında mekik dokuyorsun, bu ikisi hayatında neredeyse hiç boşluk bırakmıyor… Ama yine de az da olsa o boşluklarda neler yapmaktan keyif alıyorsun?
Evde vakit geçirmeyi çok seviyorum. Kahvemi alıp film ve dizi izlemekten keyif alıyorum açıkçası.
“Ne kadar yoğun bir hayatım olsa da olmazsa olmazımdır” dediğin aktivite nedir?
Spor, kesinlikle olmazsa olmazımdır.
Peki “tüm saatlerim dolu da olsa onu/onları görmeden yapamam” dediklerin…
Annem, babam ve kardeşlerim…
Dostluğa gelirsek… Dostların en çok hangi huylarından dolayı seni seviyor sence?
Bu sorunun cevabını benim vermem pek doğru olmaz sanırım.
Peki hem aileni hem dostlarını en çok zorlayan huylarını sorsam…
Bunu da kendimden yola çıkarak cevaplayacak olursam eğer, mükemmeliyetçiliğim diyebilirim; çünkü bu beni bile zorluyor bazen.
Son olarak çok gençsin ve hayallerinin belki de daha başındasın… “Bu yolculukta nihai olarak ulaşmak istediğin nokta, kendini görmek istediğin yer, dahil olmak istediğin proje, çalışmak istediğin yönetmen veya başrolü paylaşmak istediğin isim…” gibi sorular sorsam…
Hayat sürprizlerle dolu ve yarının ne getireceğini de ne götüreceğini de bilemezsiniz. Hayallerim ve hedeflerim var, ancak bunlara belirli bir nokta koyarak kendimi sınırlandırmayı sevmiyorum ve hayatın sürprizlerine karşı kendimi kapatmak da istemem diyebilirim.
Kısa kısa…
Kendin için bir film yazsan konusu ne olurdu?
Acıklı ve bol ağlamalı bir şey olurdu sanırım…
Peki bir şarkı bestelesen tarzı ne olurdu?
Romantik!
Yurt dışında yaşayacak olsan hangi ülkeyi / şehri tercih ederdin?
Hiç görmedim ama sanırım Prag olurdu…
Mesleğinin yanında bir hobi meslek daha yapacak olsaydın bu ne olurdu?
Hobi olarak değil aslında ama okulumdan ötürü yönetmenlik olurdu…
Tüm dünyaya vermek istediğin mesaj ne olur?
Sevgi, sağlık, aşk, huzur, mutluluk ve barış…