Zermatt’ta Bir Yılbaşı Masalı
Kar tanelerinin yavaş yavaş doğayı örtmeye başladığı Aralık ayı, bence yılın en heyecan verici aylarından biri. Dört mevsimin de en güzel halini yaşadığımız Ankara’nın, sonbahar yapraklarından yapılmış bir halı ile kaplı gibi duran sokakları, bembeyaz bir güzelliğe bürünüyor. Kış beyazı; beyaz sessizliği, sessizlik, huzuru davet ediyor. Bir yandan da içimizi tarifsiz bir heyecan sarıyor, çünkü önümüzde yeni bir yıl var. Yeni bir yıla, yeni bir yerde, yeni bir ‘’sen’’le girmek… Daha güzel bir başlangıç olabilir mi? Haydi bakalım, çantalar hazırlansın, hayal kurmaya başlansın, Zermatt’a gidiyoruz…
İsviçre’nin güney batısında, dünyanın en çok fotoğraflanan dağı olan ‘’Matterhorn Dağı’’nın yamacına kurulu olan Zermatt, her köşesinden tarifsiz güzellikte manzaralarıyla sizi büyülüyor. Manzara bir yana, bu şık ve zevkli vadi kasabasının en çok sevdiğim özelliklerinden biri de araçların yasak olması. Evet yanlış duymadınız, bu kasabaya otomobiller kabul edilmiyor. Dolayısıyla araba gürültüsü, egzoz dumanı veya trafik denen bir şey yok. Sessiz ve tertemiz bir dağ havası… Kasaba içinde golf arabasına benzer küçücük elektrikli taksiler var. Dileyen onları kullanabilir ya da bu masalsı güzelliği yürüyerek keşfetmek çok daha zevkli…
Zermatt’a Cenevre veya Zürih’ten geçebilirsiniz. Araba kiralamak bir alternatif, ama arabalar kasabaya kabul edilmediği için, en yakın yerleşim yeri olan Tasch’e park edip, oradan trenle gidebilirsiniz. Ya da bence arabayı hiç karıştırmadan, direk trenle gitmek daha iyi bir çözüm, çünkü yol boyunca nefes kesici manzaralar aklınızı başınızdan alıyor… Zermatt’a 15 dakika kala, Matterhorn’u doya doya her açıdan seyredebiliyorsunuz. (Mesafe olarak, Cenevre daha yakın ama Zürih’ten kalkan trenler daha sık.)
Gelelim Zermatt kısa tarihine…
Buranın sansasyonel bir şekilde tanınması, ilk olarak 14 Temmuz 1865 yılında Edward Whymper’in Matterhorn’un zirvesine olaylı tırmanışıyla başlamış. 1891 yılında Visp ve Zermatt arasında ilk buharlı tren çalışmaya başlamış. 1928 yılında, Zermatt ilk kayak sezonunu geçirmiş. 1942 yılında ilk teleferik açılmış ve 1944 yılında ilk defa, kışın Zermatt’a gelen ziyaretçi sayısı, yazın gelenlerin sayısını katlayarak geçmiş. Yani fakir bir çiftçi kasabasından, dünyanın en ışıltılı kayak merkezlerinden biri olma yolculuğu öyle çok da kısa sürmemiş. Zaman içinde ahşap köy evleri, yerini havalı otellere bırakmış ama yine de kasabanın tarihi dokusunu hiç bozmadan, bu yapılanma süreci devam etmiş. Hatta belli sokaklara hiç dokunulmamış. Kendinizi adeta zaman içinde ışınlanmış gibi hissedeceğiniz Hinterdorf denilen bu bölge, olduğu gibi doğal haliyle bırakılmış. 16. yy – 17. yy arasında yapılan ahşap evler, ahırlar ve depoların olduğu daracık sokaklardan oluşan bu Hinterdorf fotoğrafçılar için bulunmaz bir cennet!
Zermatt ‘’En’’leriyle Ün Yapmış Bir Kasaba
Dünyanın en büyük buzul sarayı (Glacier Paradise) burada. 3,883 metre yüksekliğiyle Avrupa’nın en yüksek restoranı burada, Avrupa’nın en yüksekteki tren yolu Gornergrat burada (3,089 m.), Avrupa’nın en yüksek oteli Kulm Hotel Gornergrat burada (3,100 m.) ve bence en önemlisi Avrupa’nın en uzun kayak pisti burada. (25 km) Zermatt’taki kayak pistlerinin toplam uzunluğu 360 km ve 365 gün kayak yapılabiliyor. Bu uzunlukta pistleri olunca haliyle her seviyedeki kayakçı için bir cennet diyebilirim. Ama iyi kayakçılar ve off-pist sevenler için muhteşem rotaları var. Aynı ski-pass ile hem İsviçre’den hem İtalya’dan aynı gün içinde kaymanız mümkün. Ben İtalya’ya sadece 1 gün ayırdım. Matterhorn Glacier Paradise’a çıktığınızda, Breuil-Cervina yazan tabelaları takip ederek kaydığınız zaman, Matterhorn’un arkasına geçip, Theodul buzulunun (Theodul Glacier) üzerinden kayıyorsunuz. Hayatımda ilk defa buzulların üzerinde kaydığım için, bu deneyim benim için oldukça heyecan vericiydi. Altınızdaki tonlarca ağırlıktaki buzulların üzerinden süzülerek kaymak hem ürpertici hem de tarifsiz bir mutluluk! Bir de İtalya tarafında kaymanın beni en şaşırtan tarafı, buradaki dağ restoranları oldu. Zermatt tarafından oldukça farklıydı… Sanki 1980’e ışınlanmış gibi oluyorsunuz. Sizi bilmem ama ben İsviçre tarafını daha çok sevdim. Buradan Zermatt’a dönüş için dikkatli olmakta fayda var, çünkü son lift saat 15.30’da. Ve bunu yakalayamazsanız, karayolu ile Cervinia’dan Zermatt’a ulaşmak 5 saat sürüyormuş.
MATTERHORN: Nesiller boyu kaşifleri, dağcıları ve fotoğrafçıları büyülemiş olan bu dağ, 4,478 metrelik yüksekliğiyle Avrupa’nın en yüksek noktalarından biri. Dağcılar için çok tehlikeli bir zirve ama buna rağmen her yıl yüzlerce dağcı tarafından tırmanılmaya devam ediyor. Toblerone çikolatalarının ambalajı üzerindeki ikonuyla, çocukluğumuzdan beri gönüllerimize taht kurmuş olan bu piramite benzer enteresan formlu dağ, boşuna İsviçre’nin sembolü olmamış.
MATTERHORN GLACIER PARADISE: Avrupa’nın en yüksek teleferik istasyonu olan Matterhorn Glacier Paradise’a ulaşmak yaklaşık 30 dakikalık bir yolculuk gerektiriyor. Fakat yol boyunca Matterhorn’u seyretmeye doyamadığınız için, yolun nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz. Çoğu noktada aşağıya baktığınızda, kayakçılar kibrit çöpü büyüklüğünde görünüyor, yükseklik korkusu olanlara duyurulur! Teleferikten indiğiniz anda, upuzun bir tünelin içinden yürüyüp, tünelin sonundaki buzul mağarasına ulaşıyorsunuz. Bu labirent gibi oyulmuş mağaranın her köşesinde, heykeltıraşlar tarafından yapılmış çok güzel buz heykeller var. Mağara geziniz bittikten sonra, üst kattaki seyir terasına da mutlaka çıkmanızı tavsiye ederim. İçlerinde Mont Blanc’ın da olduğu, Alpler’deki 4,000 metreden yüksek 38 zirveyi görebileceğiniz, eşsiz bir manzaraya bakıyor bu teras…
MONT CERVIN PALACE: 1852 yılında yapılmış olan, ismini Matterhorn’un Fransızca söylenişinden alan bu otel, kasabanın en ünlü oteli. Göz alıcı şıklıktaki geleneksel mimarisi ve ünlü konuklarıyla, her anlamda en merkezi noktada. Matterhorn manzaralı şık odaları, sizi kayak yapmaktan alıkoyabilecek kadar güzel. Spa’sının yüzme havuzundan, açık havadaki sıcak havuza geçebiliyorsunuz ve yağan karın altında jakuzi keyfi yapabiliyorsunuz. Bir de benim için bu otelin en güzel sürprizi, tren garına yolladıkları at arabası oldu. Rezervasyon sırasında treninizin varış saatini soruyorlar ve trenden indiğiniz an, sizi çok güzel atların çektiği, kırmızı renkli, nostaljik bir fayton karşılıyor. Otelin 14 Gault-Millau puanlı restoranı Grill Le Cervin, Avrupalı gurmelerin favori adreslerinden ve dünyanın en iyi dağ restoranları arasında gösteriliyor. Dolayısıyla dağın en şık Yılbaşı partisi bu otelde. Noel ve yeni yıl programı şu şekilde; 24 Aralık’ta ‘’Christmas Eve Dinner’’ olacak. 25 Aralık’ta ‘’Christmas Gala’’ düzenleniyor. 28 Aralıkta çocuklara özel ‘’Kids Party’’ organize ediyorlar. 31 Aralık gecesi ise ‘’Magical New Year’s Eve Gala’’ var. Menü, geleneksel İsviçre mutfağı, Fransız ve İtalyan mutfağından karışık olarak oluşturulmuş. Bu organizasyonlar için giysi kodu, gece elbisesi ve smokin olarak belirtilmiş.
MONTE ROSA: 4,634 metre yüksekliğiyle aslında Zermatt’ın en yüksek dağı ama Matterhorn o kadar ünlü ki, burası onun yanında ikinci planda kalmış. Formu, güle benzediği için Rosa ismi verilmiş olan bu dağı, en güzel noktalardan seyretmek için Rothorn’a çıkın ve buradan Fluhalp’e kayarak, bir sıcak çikolata molası verin.
GORNERGRAT: Muhteşem panoramik manzarası ve rasathanesiyle ünlü Gornergrat, aynı zamanda Zermatt’ın en güzel manzarasına sahip. Gornergrat’a çıkan tren yolu, yaklaşık yüz yıl önce inşa edilmiş ve Avrupa’nın en yüksek demiryolu. Bu dik yolu şahane manzaralar eşliğinde çıkıyorsunuz. Ben gecesini göremedim ama geceleri yıldızların altında muhteşem olduğunu anlattılar… Akşamüstü gidip, günbatımı ve gece manzarasını tek seferde deneyimlemek iyi bir seçim olabilir. Mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri…
IGLU-DORF: Zermat’ın 2,727 metredeki en şirin igloo köyü. Buzlardan yapılmış eskimo evlerinden oluşan ve kayak pistinin üzerinde yer alan bu sevimli köye Gornergrat’a çıkan trenle ulaşabiliyorsunuz. Uluslararası sanatçılar tarafından her yıl yenisi tasarlanan ve otel olarak kullanılan bu igloolar, özellikle genç çiftler tarafından tercih ediliyor. Çünkü bazılarının Matterhorn manzarasına bakan özel jakuzisi var. Iglooların içinin sıcaklığı sıfır derece olduğu için, kimse bir geceden fazla kalmıyormuş. Gündüz kayarken de öğle yemeği için uğrayabileceğiniz küçük bir kafesi bulunan Iglu-Dorf’ta ayrıca bir ice-bar ve açık hava barı var.
Eğer tatilinizi uzatacaksanız, Zermatt’ta kayak dışında da yapılabilecek pek çok aktivite var.
Sizler için seçtiklerim:
Air-Zermatt ile helikopter turu: Pahalı bir alternatif ama Matterhorn’u gökyüzünden seyretmek unutulmaz bir deneyim. 20, 30 veya 40 dakikalık alternatifleri seçebiliyorsunuz. Dağda öğle yemekli veya heli-skiing içerenleri de var, gerisi hayalinize kalmış…
Dağda öğle yemeği keyfi: Tüm kayak kasabalarında, öğlen bir mola verip, dağ restoranlarında yemek yemek oldukça keyifli ama tipik bir dağ köyü olan Findeln’de bulunan iki restorana, sadece öğle yemeği yemek için gelenler var… Birbirine çok yakın olan, Chez Vrony ve Findlerhof Franz&Heidi, Zematt’ın en ünlü dağ restoranları. İkisinde de yılbaşında iyi bir masa, hatta sadece bir masa bulabilmek için çok önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. İki restoran da ödüllü mutfaklarıyla, gurmelerin gözdesi. Findlerhof’ta sadece öğle yemeği alabiliyorken, Chez Vrony’de kalabalık akşamüstüne kadar devam ediyor. Eğer kayarak dönmeyecekseniz, günbatımının keyfini, elinizde şampanyanızla, kürklü şezlonglara uzanarak çıkartabilirsiniz. 100 yılı aşkın bir süredir hizmet veren bu şık dağ restoranı Matterhorn’un en güzel manzarasına sahip…
Schwarzee tarafında iseniz, tek tercihiniz Stafelalp olsun. Matterhorn’un hemen eteğindeki bu sevimli dağ evi, sadece manzarası ile değil, mutfağı ve ev yapımı dev şişelerdeki İsviçre şarapları ile de meşhur. Gece için tercih edebileceğiniz en popüler restoran ise, et yemekleri ile dillerden düşmeyen Chez Heini.
Köprüde fotoğraf çekimi: Kirchstrasse’nin Bachstrasse ile kesiştiği noktadaki köprü, Zermatt ve Matterhorn’un en ünlü fotoğraf noktası. Diğer köprülerden de güzel fotoğraflar yakalamak mümkün ama tam bu noktadan çektiğinizde, kötü bile çekseniz, unutulmaz bir fotoğraf olacağını garanti ederim. Bir akşamüstü ve bir gecemi bu köprüde fotoğraf çekerek geçirdim. Tripod getirdiğim için, Matterhorn’u gökyüzünde yıldızlarla çekmek istedim ama hayalimdeki pozu yakalayabilmem saatler aldı. Özellikle gece yaptığım çekimde, kelimenin tam anlamıyla dondum. Uzun pozlama yaptığım için, tek bir fotoğrafı çekmem 30 saniye civarında sürdüğü ve burada yaklaşık 500 fotoğraf çektiğim düşünülürse, gece karanlığında, -5 derecede harcadığım saatleri siz hesaplayın… Siz de benim gibi fotoğrafa saatler harcayanlardansanız, fotoğraf seansı sonunda, köprünün hemen yakınındaki, geleneksel ahşap evlerin en güzel örneklerinden biri olan Elsie’s bara uğrayıp hem ısının hem de taze istiridyelerle kendinizi ödüllendirin. 1960’larda Irish kahveleri ile popüler olan bu bar, aynı zamanda kokteylleri ile ünlü.
Apre-ski: Eğer Furi tarafındaysanız apre-ski için Hennu Stall’a uğrayabilirsiniz. Yalnız önceden uyarayım; buradaki yaş ortalaması oldukça genç. Apre-ski sonrası dönüşte çoğu alkolün etkisiyle, sırt üstü kayarak ve birbirlerine çarpıp yuvarlanarak aşağıya inenlerle dolu olduğu için, birçok kaza oluyor. Bu da diğer kayakçıları zorlayabiliyor.
Rothorn tarafındaysanız da bence en güzel alternatif Cervo. Yine kayak dönüş yolu üzerinde olan Cervo’da her akşamüstü canlı müzik var ve grupların epey iyi olduğunu söyleyebilirim. Liftlerin kapanmasına yakın çok kalabalık olan Cervo’da, masa bulabilmek için kayağı biraz daha erken bırakmak gerekiyor. Kaymıyorsanız, Cervo’ya merkezden taksiyle de gelebilirsiniz. Eğer kayaklarla iniyorsanız ve apre-ski için can atmıyorsanız, Rothorn inişinde manzara seyredip, fotoğraf çekebileceğiniz çok güzel bir nokta var. Sunnega tarafından kayın ve orman yoluna girer girmez mola verin. Tüm kayakçıların geçip gitmesini bekleyin. Kalabalıklar yerini huzurlu, mavi bir sessizliğe bıraktığında, Matterhorn’u çamların arasından seyredin. Ben bunu tam, güneş batarken yaptım. Büyülenmiş bir şekilde manzarayı seyrederken, çamların arasında bir çatırtı duyarak irkildim. Başımı çevirdiğimde kocaman gözlü bir geyikle göz göze geldik. Hayatımda ilk defa bir geyiği ormanda serbestçe dolaşırken bu kadar yakından gördüm. Onu korkutmaktan ve bu anın bozulmasından çekinerek nefesimi tuttum. Birbirimize baktığımız saniyeler bana rüya gibi geldi. Tam olarak ne kadar sürdü bilemiyorum ama benim için hayat boyu unutamayacağım büyülü bir an oldu bu karşılaşma ve bazı şeylerin rastlantısal olmadığını düşündürdü bana…
Bahnhofstrasse: Kasabanın sokakları, özellikle de Bahnhofstrasse, Yılbaşı dekorasyonları ve ışıklarıyla ışıl ışıl parlarken, karlar içindeki kasaba, adeta kartpostallardaki masalsı resimlere benziyor. Dolayısıyla burada Yılbaşı alışverişine çıkmak ayrı bir keyif. Cadde boyunca sıralanan şık butikler, İsviçre saat markaları ve çikolata mağazalarının Yılbaşı süsleriyle donatılmış vitrinleri, özellikle akşamüstü ve geceleri cıvıl cıvıl. Akşamüstü bu caddeden boyunlarındaki çanları şıngırdatarak geçen sevimli koyun sürüleri ise buraya ayrı bir hoşluk katıyor.
Yılbaşı gecesi ise kasabadaki genç-yaşlı binlerce insan, kilisenin olduğu meydanda toplanıyor. Patlayan şampanyalar, rengarenk havai fişekler ve müzik eşliğinde, hoplaya zıplaya dans eden bir kalabalıkla yeni yıla girmek isterseniz, Zermatt sizi bekliyor.
Yazımı bitirmeden size 2018 için tavsiyelerim:
- Hayal kur…
- Kendine daha çok zaman ayır.
- Yeni bir şey öğren; dil, hobi, program, yeter ki öğren…
- Sev!
- Sevdiklerine daha çok zaman ayır.
- Daha önce hiç yemediğin bir yemeği tat.
- Doğaya ve hayvanlara değer ver.
- Daha sağlıklı beslen…
- Harekete geç!
- Yeni bir müzik keşfet.
- Daha çok gülümse.
- Konfor alanının dışına çık.
- Şükret…
- Başkalarının senin hakkında ne düşündüğünü umursama.
- Daha önce hiç gitmediğin bir yere git.
Yeni rotalarda görüşmek üzere,
Sevgi ve sağlıkla kalın.