Yuvamı Yıksınlar
“Jazzing flamenco bir yenilik, bir atılım, çok emek vermişler. O emeği görebiliyorsunuz” Prof. Dr. Suna Kili
Dünya Dans Günü’nde en iyi koreograf seçilen Antonio Najarro ve olağanüstü dans topluluğu bir güzel Mayıs gecesinde İstanbul’dan geçti. Daha önce tüm dünyayı gezen gösterileri Tango Flamenco ve Flamenco Oriental’dan sonra bu kez yepyeni prodüksiyonları Jazzing Flamenco ile soul, blues ve caz müziklerini flamenkoyla buluşturdu Najarro… Türkiye ile Najarro’yu tanıştıran Pasion Turca ve Sinan Nergis daha önce de Tango Flamenco’yu tam on dört gece boyunca kapalı gişe olmak üzere Montreal Caz Festivali’ne taşımıştı…
“Jazzing Flamenco”, Türkiye’de ilk kez İş Sanat 2008-2009 sezon kapanış gecesinde İstanbul’lularla buluşmuş oldu ama ne buluşma… Bir Mayıs gecesinde flamenko ve cazla aşk doldu tüm sahne…
Show TV için Antonio ile röportaj yapmadan hemen önce İş Sanat’ta kuliste o kadar sıcak ve samimi bir kahve sohbetimiz olmuştu ki, sahnede gördüğüm dansçı Antonio’ya inanamadım. Bu sıcakkanlı ve son derece içtenlikli Antonio, sahnede aşık bir kuş olmuş, uçuyordu. Sahnede dans ederek ve içimize sevdalı kelebekler dolduran Najarro. Beni en az üç gün manik atakla baş başa bıraktı. Bu görkemli geceyi tüm dünyaya anlatamazsam vakitsiz gidiyorum demektir. Müzikten başlasam; müzik aşk… Daha önce Tango Flamenco’nun müziklerini yapan besteci Fernando Egozcue’nin izleyicilere bu kadar güzel besteler yüzünden hesap vermesi lazım… Gösteri sonrasında yakalayıp: “Suçlusunuz” dedim… Müzik herkesi öylesine içine alıyordu ki, başka yerlere gittik ve kaçırdığımız koreografiler, dansın can alıcı birçok yerinde gözümüzü kapatıp düş kurduğumuz birçok an oldu ve eminim ki düş kuran tek ben değildim. Grubun bestecisi Fernando aynı zamanda gitar çalıyordu ama kulağımı kemana mı versem, basgitarın sahnede caz doğurduğuna mı inanamasam, piyanodaki zarafetle hepimiz şiir mi olsak bilemedim… Sahnede özellikle dansçıları izlerken hareketlerinde açık olan klasik balenin yumuşaklığıyla, flamenkonun sertliğinin müthiş dengesiydi… Sahnede bir kelebek gibi uçuşan dansçılardan Monica Gomez kadın zarafetiyle New Wave’in tam da 50. yılında Brigitte Bardot artık tarih olurken,“Tanrı kadını bir daha yarattı” dedirtiyordu bana.
Antonio:“Flamenco Oriental projesinden sonra tamamen farklı bir proje denemek istiyordum ve bu kez oryantal öğelerden tamamen uzak olmalıydı. Daha sofistike, daha zarif bir proje düşünürken geceyi anlatan bir proje yapmak istedim ve jazzing flamenco ortaya çıktı.” demişti. Öyle de oldu nitekim İş Sanat’ta görkemli bir gece gerçekleşti.
Bana ayrıca: “Bu proje sadece cazı değil geceyi ve gece müziklerini anlatıyor. Görkemli bir gece atmosferinde caz, flamenko ve soul…” demişti. Sahnedeki soul şarkıcısının sesini ve sihirli yelpazesiyle nasıl bir anda tutkulu bir Endülüs kadını olup, bir anda da Alicia Keys gibi şarkı söylediğini anlatmak hissettiğim aşkı dökemiyor.
Projenin kostümlerini de Najarro tasarlarken, daha önce de bazı dans toplulukları için kostüm hazırlayan Najarro, bu kez kostümlere de koreografilerinde olduğu gibi tutkuyu, estetiği ve zarafeti aynı anda katabilmiş. Baş kadın dansçıyla, Najarro kelebekler gibi uçuşurken kadın dansçının siyah transparan gece elbisesi ve tüm çıplaklığıyla, eminim en azından gösteriyi en önde izleyen Hıncal Uluç çok mutlu oluyordu.
Sekiz yaşında Madrid’de Kraliyet Profesyonel Dans konservatuarına yazılan ve on beş yaşına geldiğinde artık bir profesyonel dansçı olan Najarro’nun; klasik baleden modern dansa kadar birçok farklı dans türünde eğitimi var ancak gerçek aşkı flamenko. İspanya’nın güneyinden gelen Najarro, flamenkonun sokaklarında büyümüş.
“Bana göre bir dansçının herhangi bir dansa yeni ifade kazandırabilmesi için bütün dans türlerine hakim olabilmesi gerekli” diyen Najarro’ya olağanüstü bir caz orkestrası eşlik ediyordu. Müziğe, kostümlere ve flamenkoyla cazın şiir gibi bir füzyonla karşımıza çıkmış olmasına rağmen izleyicilerden mızmızlanarak çıkanlar da oldu.
“Geleneksel flamenko” isterlermiş miş! Gösteri sonrası Sevgili Profesör Dr. Suna Kili ile konuştuk: “Bir yenilik, bir atılım, çok emek vermişler. O emeği görebiliyorsunuz.” yorumunda bulundu… Antonio’nun bana: “Gösterinin sadece müziği değil ayrıca koreografisi de oldukça güçlü ve ışığından kostümlerine kadar kariyerimin en iyi gösterisi” diye anlattığı Jazzing Flamenco’yu kaçıranlara yazık oldu. Ancak 13. Magusa kültür ve Sanat Festivali’nde, Kuzey Kıbrıs’ı da ziyaret edecekler. Önümüzdeki Montreal Caz Festivali’nde tam on gece Nouveu Monde sahnesinde yer alacaklar. Patronumu ikna edersem Kanada’ya bile uçabilirim. (Hem kardeşimin yanına hem flamenkonun peşine.) Sahnede yarı parlak siyah ceketiyle canı isterse Broadway’i, canı isterse Sevilla’yı gözümüzün önüne getiren, flamenko ayakkabılarıyla yangın çıkarıp bir anda ayak hareketlerini step dansına dönüştürerek, bizi 30’ların Hollywooduna götüren Antonio’yu hiç kimse kaçırmamalı. Sahnede kırmızı kostümleriyle, yelpaze ve şal hareketleriyle dans eden birbirinden güzel kadınlar gibi sandalyedeki yakışıklı erkeklerin koreografileri ve kastanyetlerle yaptıkları ritim şovunu aklımdan çıkaramıyorum. Gösteriyi izleyenler arasında erken çocukluk gelişimi ve eğitimi alanında ulusal ve uluslararası düzeyde eğitim, süpervizyon vermiş, canım hocam Prof. Dr. Sevda Bekman da vardı. İyi ki de vardı. Ben kendisine hafif bir uçurtmaya dönerek aşk ve flamenkoyu anlatırken bana gülümseyerek:“Deli oğlan!” dedi ve çok mutlu oldum.
Bu kadar güzellik arasında tek eksik, bu şevkimi paylaşmak istediğim ama o sırada Madrid’de bulunan Prof. Dr. Oya Başak’tı. Flamenkonun tarifini bir de Prof. Dr. Oya Başak’tan dinlemelisiniz. Bu arada sadece gösterisini beğendiğimden değil, klasik bale ve flamenko eğitimine rağmen kişisel olarak benim gibi Madonna hayranı olduğunu öğrendiğim için hemen kaynaştığım Najarro ayrıca bizim Hadise’yi ve Eurovision’daki dansını da çok beğenmiş. Bana göre baştan sona bir soytarılık olan Eurovision için Hadise fazla iyiydi. Üstelik bunu artık rahatça söyleyebiliyorum çünkü referansım Najarro.
Gecede gösterinin bende uyandırdığı en büyük tehlike ilkelleşme riskiydi. Bunu bende ilk olarak FHM Genel Yayın Yönetmeni yakın arkadaşım Oben Budak gözlemledi ve çok güldü. Bunu ben de kendimde fark edince, son derece asil ve güzel bir kadın olan İş Sanat Direktörü Meriç Soylu’dan izin isteyerek, gece ve dansçılarla ilgili olarak hissettiğim tek cümleyi ilan ettim:”Yuvamı yıksınlar”…