© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Sinem Yıldırım: Dev Heykellerin Şehri Tiflis

Sinem Yıldırım: Dev Heykellerin Şehri Tiflis

Sizlere bu ay Gürcistan’ın Tiflis kentinden merhaba diyorum. Belki sizin de aklınıza gelebilir “Allah Allah, niye Tiflis?” diye. Sebebi şu; sosyal medyamda fotoğraflar ya da hikâyeler paylaştıkça, oradayken çok soru geldi “Neden gittin oraya?” diye.

Dünya çok güzel bir gezegen. Üzerinde sayısız kültür, belde, lezzet, medeniyet, tat, koku, tarih var. Neden sürekli aynı yerlere gidelim ki? Herkes ya Avrupa ya ABD’ye ya da seksen sekiz kere gidilen yerlere dön dolaş yine giderken, bu kez “Hadi bakalım,” dedik “şöyle az bilinen bir yer neden olmasın?”. İyi ki de gitmişiz. Gerçekten nefis bir ülke, nefis bir şehir, nefis insanlar ve lezzetler, her şey…

Her şeyden önce tamamen bir Avrupa şehrindesiniz. Binalar, sokaklar, yemyeşil bitki örtüsü, temizliği, düzeni her şeyiyle son derece medeni. Size tarihinden vs. bahsetmeyeceğim. Bunlar her yerde zaten var. Kendi deneyimlerimi anlatırım hep.

İnsanları biraz ciddi yapıda yüzler ama her konuda çok yardımcılar. Muhteşem restoranları var ve ucuz diyemem; lakin kalite, servis, yemeklerin sunumu, lezizliği her anlamda hak ediyor bunu. Çok şık restoranları da var; nehir kıyısında, güzel evlerin içlerinde ve avlularında olan kafeleri de.  Bizim gittiklerimizden bazıları Sulico Wine Bar, Zala Restoran, Keto and Kote, Cafe Daphna, Craft Wine restoran…

Kediler, İçecekler, Antikalar

Yemekler nefis ama içecekler da nefis. Dünyanın en eski şarap üreticiliğinin kendilerine ait olduğunu söylüyorlar. Harika tadımlar yaptık ve mahzenlere gittik. Binaları, sunumları harika. Öylesine eski yerler vardı ki hayatımda ilk kez Sovyetler Birliği’nden kalma garip fıçıları burada gördüm. Ülkenin en bilinen ve servis edilen, sürekli anlatılan özelliklerinden biri şarapları. Aldığımız bir tur nedeniyle ülkenin epey içlerine, Ermenistan sınırına kadar ilerledik. Yolda doğal köy ortamlarında ekmek pişirdikleri kuyuları izledik ve çeşitli peynirlerinden tattık. Ekmeklerinin şekli çok güzel. Neredeyse tamamı kıtır kenardan oluşuyor, hamur kısmı çok az. Kıtır kenar seven ben, bayıldım buna. Tiflis, gurme gezilerinin en popüler duraklarından biri olabilir bence. Bu arada nüfus o denli az ki, sokakta insan görüyorsunuz evet ama iki elin parmakları kadar sayısı. Her yer bomboş, ferah.

Özgürlük meydanı, “old town”, Kartlis Deda (Gürcücede ana) heykeli -ki biz bu tepeye yürüyerek tırmandık ve teleferikle indik- bir günde gezdiğimiz yerler oldu. Şehirde en çok sevdiğim şeylerden biri; benim gibi heykel sanatını çok seven biri için, her yerde dev heykeller görmek oldu. Buna gerçekten bayıldım. Zaten çok yeşil bir şehir, bir de sık sık dev heykellerle karşılaşınca daha da çok sevdim. Gürcistan’a gidene kadar Gürcü alfabesinin bir Tay, bir Kiril veya İbrani vs. alfabesi gibi, Latin alfabesinden çok farklı olduğunu bilmiyordum.

Sevdiğim bir diğer şey, her yerde kediler görmüş olmamızdı. Evet, sokaklar kedi doluydu. Bu bir şehir hakkında çok iyiye işaret. Tiflis en eski binalara çok iyi bakılmış ve yepyeni çok modern binalarla donatılmış yemyeşil bir şehir.

Kaldığımız otelin sahibi hanım bir İstanbul aşığı idi. Sayısız kez gelmiş ve İstanbul’da çok arkadaşı var. Çok tatlı bir hanımdı. Eski, büyük, çok şık evler, butik otellere dönüştürülmüş. Temizlik, servis, her şey çok iyi.

Bu arada Hristiyanlığı Kapadokya’dan yola çıkarak Gürcistan’a getiren Azize Nino’nun mezarını ve haçını da gördük. Azize Nino Kilisesi’nde gördüğümüz bu haç, bildiğimizden daha eğik ve değişik; ortasından kendi saçıyla bağlanmış. Şehirden iki buçuk saat mesafede olan bu yer gerçekten etkileyici bir enerjiye sahipti.

Şehirde kızlarımla bir güzel anımız da; dağlardan aşağı, ormanın içinden geçerek ve tüm şehri havadan görerek yaptığımız “zippline” oldu. Manzara muazzamdı. Hem dağların hem şehrin üstünden süzülerek indik aşağıya.

Şehirde bayıldığım şeylerden biri, çok eski kitapların -ki çoğu Sovyetler Birliği’nden kalmış edebi eserler- satıldığı süper eski kitapçıların olmasaydı. Bir diğeri de parkın içine kurulmuş olan antikacılar çarşısı idi. Burada da yine SSCB’den kalan eski askeri giysiler, aletler, araçlar ve benzerlerinin yanı sıra nefis Rus kristal ve porselenlerinden almanız mümkün. Üstelik çok ucuzlar. Hatta mücevher satan tezgâhlar bile gördük. Ben çok eski, dev bir anahtar aldım. Üstünde çift başlı kartal olan bir anahtar.

Tiflis’e gidin, ülkeyi gezin, yemeklerinden tadın. Ben her şeyini çok sevdim. İyi ki gitmişiz kızlarımla. Sürekli aynı yerlerde takılmayın. Dünyada keşfedilmeyi bekleyen, daha hiç görülmemiş nefis yerler var. Kendinizi aşın, yeniliklerle tanışın. Bayılacaksınız.

Yazar Hakkında /

Ankara doğumlu olan Sinem Yıldırım; ilk, orta ve lise eğitimini İzmir'de tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Çeşitli dizi ve yapımlarda yer almıştır. İki kız çocuğu annesidir.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.