© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Picasso’nun Son Aşkı; Mougins

Picasso’nun Son Aşkı; Mougins

Nasıl geçtiğini anlayamadan koca bir yazı bitirdik. Kimimiz virüs korkusundan burnunu evden dışarı bile çıkaramadı; kimimiz çalışmaktan yazın nasıl geçtiğini anlayamadı; kimimiz çadırını aldı, arabasına atlayıp kalabalıklardan uzaklarda sakin bir tatili tercih etti; kimimiz ise ‘’Başlarım bu koronaya!’’ deyip, tüm önlemleri hiçe sayarak, kendini kalabalık tatil beldelerinin ortasına attı.

 

Bu yazı herkes farklı geçirse de, hepimizde ortak bir duygu vardı o da, bu yazın diğerlerinden çok farklı olduğuydu. Maskelerle dolaşmak veya sosyal mesafemizi korumak değildi bu, bambaşka bir şeydi. Belirsizlik ve tedirginlikle karışık, bilinmezliğe teslim oluş gibiydi. Yaz mevsimini bir şekilde bitirdik ve Eylül ayı geldi çattı. Okulların açılışı hala netlik kazanamamış ve hayat hala eski normale dönmekten çok uzakken, vizeler iptal edilmiş ve seyahatler hayal olmuşken, benim içimde hala bir umut var. Bu aşı çıkacak, yoğun bakım üniteleri boşalacak, sevdiklerimize gönül rahatlığıyla sarılacak, gelecek için tekrar umutla hayaller kurmaya başlayacağız. Umarım pandemiden, farkında olmadığımız özgürlüklerin, doğanın ve zamanın değerini öğrenmiş olarak çıkacağız ve yeniden hayalini kurduğumuz yolculuklar için yollara düşeceğiz. İşte sizi bu bekleyiş sırasında düşlere daldıracak güzel bir kasaba; Mougins.

 

Fransa’nın kıyı şehirleri olan Cannes ve Antibes arasında, sizi mütevazi ve usulca karşılayan, sakin bir köy Mougins. Çam ormanlarıyla çevrili bir tepeye kurulmuş bu eski köy, yıllar boyunca, doğal ortamı ve sakin atmosferiyle Pablo Picasso’dan Christian Dior’a, Winston Churchill’den Edith Piaf’a, Catherine Deneuve’den Man Ray’e, bir çok ünlüyü cezbetmiş. Ama bunlar arasında Picasso’nun yeri apayrı. Çünkü buraya aşık olan Picasso, hayatının son 12 yılını burada geçirmiş, son döneminin en tanınmış eserlerini burada yaratmış. Hatta Mougins ‘’Picasso’nun köyü’’ olarak da anılıyor. Cannes’dan sadece 20 dakikalık bir mesafede olan köye yaklaşırken ilk dikkatimizi çeken, pastel turuncu-sarı renkli evlerin, pembe kiremitli çatılarının arasından yükselen saat kulesi oluyor. Kuşbakışı görünümü salyangozu andıran Mougins’e, döne döne tırmanmaya başlıyoruz. Aslında bu küçük köyü bir günde bile gezebilirsiniz. Tek yapmanız gereken, arabanızı yukarılara park edip, aşağıya doğru inen daracık sokaklarda yürümek. Bu kıvrım kıvrım sokakları inerken, resim galerileri, seramik atölyeleri, tasarım ve  hediyelik eşya dükkanlarına takılmadan edemiyorsunuz. Hatta bazılarının önünde, resimlerini yapan sanatçıları görmek bile mümkün. İrili ufaklı, sayıları yirmiyi aşan bu sanat galerilerinden dilerseniz orijinal eserler satın alabiliyorsunuz. Kısa dönemli veya devamlı sergilere ev sahipliği yapan galerilerin pek çoğu, aynı zamanda workshoplar düzenliyor.

 

Bu cazibeli sanat atmosferinden çıkmayı başarabilirseniz, sokaklarda kaybolmaya hazırlanın. Geçit vermeyen bitişik taş evler ve bunların çatısından, kapılarının kenarından fışkıran sarmaşıklar ve evlerin girişlerini süsleyen rengarenk çiçekler, sokak gezintiniz boyunca size eşlik ediyor. Kil ve boya kokularının, mis gibi hanımeli çiçeği kokularına karıştığı sokaklar arasından geçerek çıktığınız meydanlarda, sizi küçük çeşmeler karşılıyor. Sanat ve kültürün son derece estetik bir stilde harmanlandığı bu ortaçağdan kalma sevimli köyde, görmeniz gereken yapılar arasında, Saint Jacques-le-Majeur Kilisesi, Notre Dame de Vie ve Saint-Barthelemy Şapeli’ni sayabiliriz. Notre Dame de Vie Şapeli ilk olarak 12. Yüzyılda inşa edilmiş sonra 1655 yılında biraz daha genişletilerek tekrar yapılmış. Picasso’dan Charlie Chaplin’e pek çok ünlü, bu kiliseye olan beğenisini dile getirmiş hatta Winston Churchill Mougins’i ziyareti sırasında çok beğenip, resmini yapmış.

 

Mougins aynı zamanda tam bir gastronomi cenneti. Cote d’Azur’un en iyi restoranları burada. Bir zamanlar Picasso’nun da favorisi olan La Place de Mougins, L’amandier de Mougins ve Moulin de Mougins, köyün en popüler Michelin yıldızlı restoranları arasında. Bu küçücük köyde onlarca Michelin yıldızlı restoran olmasına şaşırırken öğreniyoruz ki, Michelin yıldızlı olanlar ve olmayanlar arasında kıyasıya bir lezzet yarışı var. Yani Mougins, boşuna her yıl Eylül ayında, Uluslararası Gastronomi Festivali’ne (Les Etoiles de Mougins) ev sahipliği yapmıyor. Üç gün süren bu festivalde, tüm dünyanın en iddialı şefleri hünerlerini sergilerken, bu küçük köy, gurmelerin istilasına uğruyor. Ancak pandemiden dolayı bu yıl iptal edilen festival, 2021 yılının Haziran ayına ertelendi. 2008 yılında İngiliz koleksiyoner  Christian Levett tarafından açılan, modern ve klasik eserlerin bir arada bulunduğu Klasik Sanat Müzesi’nde (MACM Musee d’Art Classique de Mougins) renkli bir sanat tarihi yolculuğuna çıkmaya hazırlanın. Çünkü, Picasso’dan Rodin’e, Rubens’ten Damien Hirst’e, Antik Mısır’dan Antik Yunan’a, son derece geniş bir yelpaze ile ziyaretçilerini şaşkına döndüren bu müze de Andy Warhol bile var. Ancak bunca sanatçının arasında Picasso’nun çok özel bir yeri var. Hayatının son 12 yılını bu köyde geçiren Picasso, son döneminin en tanınmış eserleri olan ‘’The Dance of Youth’’, ‘’Nu Assis Dans un Fauteuil’’ ve ‘’Femme Nue Au Collier’’i, Mougins’in tepelerinden muhteşem bir manzaraya bakan, Notre Dame de Vie isimli villasında yapmıştır. 91 yaşında bu köyde hayata gözlerini yumarken, arkasında pek çok güzel eser ve ona ilham perisi olan ve onu çok sevmiş kadınlar için sarf ettiği acımasızca sözler bıraktı. Hayatı boyunca pek çok kadından ilham aldı ve pek çok sevgilisi oldu. Ama hiç birine sadık kalamadığı gibi hepsinin hayatında derin yaralar açtı, hayatına giren hiç bir kadının hikayesi mutlu bitmedi. Mougins’de son 12 yılını beraber geçirdiği ve son aşkı olan Jacqueline Roque’un 400’den fazla portresini yaptı. Diğer aşklarının hepsinden çok Jacqueline’i çizdi. Ama onun da kaderi diğer Picasso kadınlarınınkinden çok farklı olmadı. 1986 yılında kendini vurarak intihar etti. Picasso’nun kadınlara olan aşkı, hayatına giren hiç bir kadına iyi gelmemiş ama neyse ki Mougins’e duyduğu aşk, köyün bir anda parlamasını ve popülaritesinin artmasını sağlamış.

 

Mougins’de daha uzun süreli kalacak olanlar The Valmasque Park’ta yürüyüş, dağ bisikleti turları ya da bölgede bulunan binicilik okullarından birinde atla gezinti yapabilir. Doğaseverler ve fotoğraf meraklıları, parkın diğer ucunda bulunan, Avrupa’nın en büyük ‘’Nilüfer Kolonisi’ne” ev sahipliği yapan Fontmerle Göleti’ne (L’Etang de Fontmerle) gidebilirler. Temmuz ayından Eylül ayının ortasına kadar açan, çapları yirmi beş santimetreye kadar ulaşan dev nilüferlerle kaplı 5 hektarlık gölet, ziyaretçilerine görsel ziyafet yaşatıyor.

 

Köyün batısında, ormanlar ve yeşil tepelerin arasında yer alan The Royal Mougins Golf Kulübü ve Güney Alpler’in güzel manzaraları eşliğinde golfün keyfine varacağınız Cannes-Mougins Golf Kulübü, Avrupalı golf tutkunlarının bir numaralı yeri haline geldi.

 

Sanattan gastronomiye, mimariden doğal güzelliklerine her yanıyla, her zevke hitap edebilecek bu şirin köyü, düş listenize not edin. Bakarsınız bir anda güzel haberler alıveririz…

 

Bir an önce sevdiklerimize rahat rahat sarılabilmek umuduyla, sağlık ve sevgiyle kalın.

Yeni rotalarda görüşmek üzere…

Yazar Hakkında /

Yazarımızın kısa özgeçmişi çok yakında burada, sayfamızda olacaktır.

Yorum(1)

  • blank

    Erhan Yalçın

    23 Eylül 2020

    Harika bir yazı, bu sıkıntılı günlerde çok iyi geldi, içimiz açıldı 🙂 seyahat yasakları kalkınca listemizin başında Mougins var 🙂

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.