Kasım’da Grevdeyiz!
Soğuk ve kasvetli Kasım ayı geldi, sonbahar-kış döneminin en sevmediğim ayının Kasım olmasının sebebini pek bilemiyorum, belki de kafamda 10 Kasım Atatürk’ün ölümüyle bağdaştığı içindir. Aralık yılbaşı ve Fransız sisteminde okudugum için Noel tatili demektir, Ocak yeni yılın ilk günleri, ilk umutları, Şubat ise sevgililer günü, kayak ve en nihayet bahara geçiştir.
Bu sene 25 Kasım genel grev, yani iş bırakma eylemi var, haftanın tam ortası çarşamba günü, kaçmak ya da etkilenmemek pek mümkün olmayacak… Kamu görevlileri hakları için bu eylemi gerçekleştirecekler.
Çalışmanın anlamını, değerini, insanın sevdiği işi yapmasının önemini bir kaç yazı önce sizlerle paylaşmıştım. Bu sisteminin içindeyiz bir kere, sorgulamak için hiç bir zaman geç olmasa da, başka türlü yaşamak çok zor.
Bu satırları yazdığım gün doğum günü olan ünlü şair Arthur Rimbaud demis ki ”Hayat çalışmakla çiçeklenir”. Bu cümle bir çok anlam taşıyor, daha doğrusu şair, kanımca “hayat” derken pek çok şey ifade etmek istemiş …Evet, her şey çalışmakla çiçekleniyor, herşey emek istiyor, bir tohumun çiçek oluşunu görmek, bir hayali gerçeğe çevirmek sabır ve uğraş gerektiriyor.
Bazen sanıldığı kadar uğraşmaya ihtiyaç olmazken, bazen de kısa süreli girdiğiniz bir savaşta karşı cephe zannettiğinizden dayanıklı çıkabiliyor. Kim bilir belki böylesi daha iyidir, düşünsenize karşınıza çıkıyorlar “bu projeye girersen hayatının 10 yılı bunun için çalışarak geçecek, çok yorulacaksın, ama sonunda inşallah değecek” diyorlar, kabul eder misiniz? İnsanlar deneme süresi olan seçenekleri o yüzden tercih ediyorlar, biriyle çıkarken “ciddi bir şey yok, deniyoruz” diyorlar, ya da “bir süre şu yeni işi deneyeceğim, olmazsa istifa ederim” diyorlar. Aslında böyle düşünmek lazım, aksi halde 21. Yüzyılın risk alma zevkini kaybetmiş insanı hiçbir şeye cesaret edemez, ama öte yandan da bu ona yüreksiz bir kişilik veriyor, rahatsız olduğu an geri adım atabilirmiş imajı, işte bu olgu, 21. Yüzyıl insanının en büyük avantajı ve aynı zamanda en zayıf noktası.
Artık haklarımız için de esaslı anlamda savaşmıyoruz, hele grevden hiç anlamıyoruz, bir eylemde yapılan sembolik jestlerin anlamını unuttuk, bizde bir eylem oluyor tüm dünya yıkıp döken Türk göstericiyi görüyor, tüm dünya copla vuran, tazyikli su boşaltan Türk polisini konuşuyor. Hak istemesini de bilmiyoruz, hak vermeyi de.
Avrupalı hak istemesini çok iyi biliyormuş, simdi çok daha net görebiliyorum, Avrupa’da birçok sektör sık sık grevdedir, İtalya’da posta, Belçika’da toplu taşıma, Fransa’da neredeyse her sektör! Avrupalı gerçekten de çok grev yapıyor, her sektörden, her kesimden grevcilerle sabah işe giderken karşılaşabiliyorsunuz, bir anda polis yolu kapatıyor, bir şekilde onlarca itfaiye arabasının kornalara basarak sırayla geçtiğini görüyorsunuz, ellerinde pankartlar, gülümsüyorlar sanki bir karnaval havası esiyor. İlk başlarda içimden bu şekilde ne elde edebiliyorlar diye düşünüyordum, öyle kavga yok, yıkmak yok, kuzu kuzu ellerinde pankartlar, küfürsüz sloganlar… Ama şimdi görüyorum Rimbaud’un sözünün onlar için bile geçerli olduğunu, Avrupalı grevci eylemini planlıyor ve yorulmadan yineliyor, istikrarlı bir şekilde devam ediyor, yani eyleminin çiçek vermesi için çalışıyor …
Bunu en son Avrupa Birliği süt üreticilerinin eylemleri sırasında gözlemleyebildim. Avrupalı çiftçi aylardır süt fiyatlarının düşüklüğünden yakınıyor, zararına satış yaptığını iddia ediyordu. Bu sorunla başa çıkmak için ne zaman bir şehirde AB tarım bakanlarının toplantısı olsa, Belçikalı, Fransız, Alman çiftçi toplanıp traktörlerle yollara döküldü, özellikle toplantıların en çok olduğu Brüksel’de trafiği altüst ettiler, en son Belçika’nın Ciney kentinde tonlarca sütü kanalizasyona akıttılar, polislerin önüne ekinleri boca ettiler, her seferinde aralarında bir heyet oluşturup ilgililere ihtiyaçlarını bildirdiler.
Ve bu yazıyı yazdığım gün AB Tarım Bakanları Konseyi toplanıp süt üreticilerine 280 milyon Euro destek vermeyi kararlaştırdı. Süt üreticileri ise yine de, beklentilerinin tam olarak karşılanmadığı görüşünde.
Avrupalı üreticilerin dünyadaki diğer çiftçilerle küçük bir karşılaştırmasını yaparsak, Avrupa´da bir ineğe ayrılan destek, üçüncü dünya ülkesindeki ortalama bir çiftçinin yıllık kazancının iki katı. Yani, Avrupa´da bir ineğin getirisi, bir Afrikalı çiftçininkinden çok fazla.
Değerimizi kendimiz biçiyoruz, ne kadar çok istersek o kadar çok elde ediyoruz, talep etmeyince size bir şey verilmiyor kolaylıkla. Avrupalı kendinde çok hak görüyor, hastalık halinde, hamilelikte, izne çıkmada, bizler ise dilenir gibi oluyoruz.
Geçenlerde bir arkadaşımla konuşuyordum, erkek arkadaşının yanına Güney Amerika’ya gidiyordu 3 aylığına , nasıl izin aldığını sordum, izin değil “kariyer arası” aldım dedi. şöyle anlatayım, Belçika’da her çalışanın kariyeri boyunca toplam 1 yıllık bir kariyer arasına hakkı var, hatta bu ara bazı sektörlerde 5 yıla kadar uzayabiliyor, ama bu araların 3 er aylık periyotlar halinde kullanılması gerek. Geri döndüğünüzde işinize kaldığınız yerden başlıyorsunuz, patronunuzun sizi bu yüzden kovmaya kesinlikle hakkı yok, en fazla almak istediğiniz ara için başka bir tarih önerebiliyor. İşin en inanılmaz yanı ise bu 3 ay boyunca size ayda 500 Euro ödeniyor olması! Düşünsenize böyle bir uygulamanın Türkiye’de olduğunu? Burada çalışanlar karşılığı ödenmeden asla fazla mesai yapmıyor, yılda 4 hafta paralı tatile çıkıyor, ama bu sistemle ekonomi tıkır tıkır işliyor.
Biz de bunların hepsini hak ediyoruz, ama hak ettiğimizin bilincinde değiliz ki! İstemiyoruz, daha doğrusu istemeyi bilmiyoruz, hak ettiğimizi düşünsek kırıp dökmeye ihtiyaç duymazdık zaten. Ama biz istemeyi bilmediğimiz gibi, hakkıyla çalışmayı da her zaman beceremedik.
Oysa demiş ki Atatürk; “Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak! » Ne için çalışırsan onun meyvelerini toplarsın, ama akıllıca çalışmak ve yeri geldiğinde neyi hak ettiğini bilip onu talep etmek gerekir, çünkü; « Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur ».
Atatürk’ü, ilke ve istekleri doğrultusunda çalışan ve hak aramayı bilen bir toplum olmamız dileğiyle saygıyla anıyorum.
Zeynep Atmaca