İstanbul Fashion Week Günlüğü
Moda “kendine yakışanı giymektir” diyip kenara atılacak kadar basit, sadece fashion tv’den takip edilecek kadar da uzak değilmiş. 3-6 Şubat’ta dördüncüsünün düzenlendiği İstanbul Fashion Week gösterdi ki Türk modası yanı başımızda dünyaya meydan okumaya hazırlanıyor. Bu organizasyonlar sayesinde beni de içine çeken Türk modasını yerinde inceledim ve defilesinden, partilerine, davetlilerinden, mankenlere rengarenk bir İFW günlüğüyle döndüm.
İlk olarak MAG Mayıs için hazırladığım genç tasarımcılar dosyasıyla Türk modasına dalmıştım. Dalış o dalış, tanıştığım sıcakkanlı tasarımcılar, Galata’da dizi dizi butikleri derken fashion week organizasyonları benim için işten çok zevk oldu. Yazın ki Taşkışla macerasından sonra bu kış Santral İstanbul’da kendini daha geliştiren bir organizasyonla karşılaştık. Her defilenin farklı PR’ı olması basın için işleri epey zorlaştırsa da davetlileri daha ayrıcalıklı hissettirdiği bir gerçek. Yine de defile öncesi halk ekmek kuyruğu tablosu malesef tekrar yaşandı. Herkes kırmızı halıdan kasıla kasıla geçse de defile merdivenlerinde herkesle bütünleşmek zorunda kaldı. Ezilme tehlikesi dışında eğlenceli bir manzaraydı aslında. Hiç bir zaman yurt dışı moda haftalarında erişemeyeceğimiz bir şey de bu defileleri izleyebilme süreci olacak sanırım. Ya protokol olacaksın ya da metrobüs idmanın olacak.
Gelelim defilelere… Tümünü izleyemesem de izlediğim kadarı nereye gittiğimizi anlamama yetti. Öyle bir yerde yaşıyoruz ki ilham alınacak tonla güzellik var ve sonunda bunu fark edip genç tasarımcılarımızla kumaşlara dökülmeye başlanmış olması gurur verici. Adlarını zaten dünya çapında duyurmuş hazır giyim markalarınınsa ticari kaygı gütmeden görsel bir şölen hazırlamaları etkileyiciydi. Makyajı, koreografisi, müziği, sunumu her şeyiyle yoğun bir çalışma olduğu belli. Daha gidilecek çok yol olduğu bariz ama bir ilerleme olduğu da gerçek. Yalnız kıyafeti çok zarif taşıyan mankenlerin yanında acaba eksik manken vardı da kapıcının kızını mı çıkardılar? diye düşündürten mankenlerin de yer alması hoş olmadı. Ego patlaması yaşamadan sadece kıyafeti tüm güzelliğiyle sunabilen çok az manken gözlemledim onlar da Merve Büyüksaraç, Sedef Avcı, Ahu Yağtu ve Didem Soydan’dı. Bir tespitim de burun ne kadar kötüyse podyumda o kadar iyi yürüyorsun. Burnu kötü olanlara duyurulur!
Tasarımlar genellikle deri, siyah, transparan ağırlıklıydı. Tasarımcılardan da en çok ve yine her zamanki gibi Özgür Masur’un koleksiyonunu beğendim. Geçen sezonki peri masalı çizgilerinin dışında son derece feminen, ebru desenleriyle su gibi bir koleksiyon olmuş. Geçen İFW’de sorduğumda ilham kelimesine inanmadığını belirtmişti. Kelimeye inanmasa da ruhunda kendinden ilhamlı belli ki, sunumu ve çizgileriyle çok yaratıcı ve göz alıcıydı. Son gün sohbet etme fırsatı bulduğum ünlü Fransız blogger Yvan Rodic’i de tek etkileyebilen tasarımcı kendisiymiş. Özgür Masur kadar başarılı bir diğer tasarımcı da Simay Bülbül’dü. Bu iki tasarımcı gerçekten kadını kadın yapan kıyafetler ortaya çıkarıyorlar. Özellikle Simay Bülbül’ün aksesuarları o muhteşem deri tasarımlarını mükemmel bir şekilde tamamlayarak hayat veriyor. Yine bu iki defiledeki Mehmet Turgut katkısı da görsel şov olarak izleyenleri etkilemeyi başardı. En çok konuşulan bir diğer tasarımcı da izleyemesem de Zeynep Tosun’du. Artık kendisinin karma defilelerden çıkıp solo defile düzenlemesi için ben de kampanya başlatacağım. Gamze Saraçoğlu barok esintisiyle yine çok zarifti. Gül Ağış’ın Patti Smith ve Picasso’yu iç içe getirdiği mavi, siyah, gri üzerine “asi”metrik tasarımları çok farklıydı. Tuvanamın kat kat top top çizgileri gelecek sezon Osmanlı esintileriyle başka bir havaya bürünmüş.
Tasarımlarında organik materyaller kullanan Nej, hem çevre dostu hem moda dostu ürünler çıkarmış. Atıl Kutoğlu için fazla söze gerek yok. İnsanı Londra moda haftasındaymış gibi hissettiriyor. Tüm tasarımcıların yer verdiği belli ki gelecek sezonun hit trendi “deri”yi en güzel o kullanmış kadın vücuduna çizmiş adeta.
Hazır giyim markaları da kendi içinde gösteriş yarışındaydılar. En çok ses getiren Dita Von Teese’i smokinle çıkarmasıyla Damat ve ünlü Brezilyalı model Alice Dellal’ı çıkaran Mavi oldu. Alice Dellal, her ne kadar manken ebatlarında olmasa da sanki Mavi için yaratılmış. Asi ruhu, tarzıyla markayı yansıtan son derece başarılı bir seçim olmuş. Onu “vay vay vay” diyerek izleyen Kıvanç Tatlıtuğ’un da defilede olması bize reklamı canlı izleme şansı verdi. Derimod defilesinde de ünlüler geçidi yaşandı. Ama bu sefer ünlüler podyumdaydı. Zamanının en gözde mankenleri Demet Şener, Çağla Şıkel, Ece Sükan son derece feminen deri ceketleri taşıdılar. Bir de üstüne Emre Altuğ çıkınca izleyeciler iyice coştu. Tasarımlar da oldukça başarılıydı. Özellikle Ece Sükan’ın styling katkısı derilerden rol çalmış adeta. Geçen sezonu Alessandra Ambrosio’yla kapatan Kotonsa bu sezon disko konseptiyle discorium’un dans pistinde parti kıyafetlerini sundu. Mekan gece kulübü olunca defile de biraz pavyon localarından izlenir gibi oldu. O kadar bekledim sonunda bir disko dansı yapılsın ama biraz sönük kapandı. Ama gece kapanış partisiyle devam edince hep bir ağızdan “yaşasın moda” dedik.
Tabi moda sadece podyumda devam etmiyor. Defile aralarında kampüste herkes kendi defilesini sunuyordu. Defileleri izlemeye gitmek için de herkes kendi koleksiyonunu hazırlamış. İtiraf ediyorum ben de bir hafta üzerinde çalıştım ne giyeceğim diye. Tasarımcılar nasıl hazırlanıyor düşünemiyorum. Tasarımcıların birbirlerini izlemesi de çok hoş bir hareketti. Hiçbir yurt dışı defilesinde bir tasarımcının diğerinin defilesini izlediğini göremezsiniz. Bizimkiler de sonradan havaya girip böyle jestleri atlamazlar umarım.
Modayla iç içe geçen 4 günün sonunda diyebiliriz ki moda her yerde ve moda artık İstanbul’dan sesleniyor. Henüz yeni doğmuş moda haftamızı, gencecik yaratıcı tasarımcılarımızı destekleyelim ki devlerin bizi ziyaret ettiği ve bizimkilerin devlere gittiği ve sonunda devleştiğimiz günleri görelim.