Dubai’nin Etkileyici Manzarası Eşliğinde Bir Başarı Öyküsü
Çağımızın en önemli yükselen değeri; değişim. Değişimin olmadığı her yapıda, zaman içinde yaşanılan kayıplar artıyor, ihtiyaçlar karşılanamıyor. Gün geçtikçe varlığını sürdürmekte zorlanan her şey, sonunda yok olmaya doğru sürükleniyor. Bu açıdan baktığınızda dünyanın pek çok ülkesinde, değişim rüzgarlarının esintilerini hissedebilirsiniz. Kimi ülke bu değişimi sindirerek, kendi geleneksel dokusuna uygun bir şekilde gerçekleştirirken kimi ülkede ise daha hızlı ve radikal bir süreç yaşanıyor.
Bu noktada yönümüzü İran Körfezi’nde yer alan, sahip olduğu petrol kaynakları ve kişi başına düşen milli geliri ile adeta dünyaya kafa tutan, Dubai ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne çeviriyoruz. Birbiri ardına yapılan kuleler, alışveriş merkezleri, 7 yıldızlı oteller, Miami sahillerini anımsatan plajlar, şehir yaşantısındaki hızlı değişimin sinyallerini veriyor. Metro ve klimalı otobüs durakları sayesinde sokak yaşantısı kavramı insanların hayatına giriyor. Buradaki hızlı değişim Dubai’ye yolu düşen herkes gibi beni de etkisi altına alıyor.
Dubai’ye yaptığım gezi, turistik amaçlardan uzak, tamamen kişiye özel bir nedenle gerçekleşti. Aslında bu yolculuğun planlandığı günden itibaren bir de hikayesi oluştu. İşte bu yazımda sizlerle bu hikayeyi paylaşmak, zaman zaman, görseller yardımıyla da olsa sizleri hikayenin içine çekmek niyetindeyim. Dubai’ye giderken amacım, Hürriyet Gazetesi’nin değerli yazarlarından sevgili Ayşe Arman‘ın bir röportajında “Ortadoğu ve Balkanlar’ın en yakışıklı Türk’ü“ şeklinde lanse ettiği, Dubai’de yaşayan Türk fotoğraf sanatçısı Sertaç Taşdelen ile sergisi nedeniyle bir araya gelmekti. Ayşe Arman’ın röportajı ile gündeme bomba etkisiyle düşen ve çok merak edilen bu genç adam bir anda herkesin ilgi odağı haline geldi.
Evet, işte asıl hikaye burada başlıyor. Sertaç Taşdelen, Ankara Büyük Kolej’de öğretmenlik yaptığım dönemde tanıdığım ve yıllar içinde aradaki iletişimi kaybetmediğim, değerli öğrencilerimden birisidir. Bu röportajdan sonra, onun sıcak daveti, benim sergi açılısına katılma isteğimle birleşerek, sergiye katılma sürecini hızlandırdı. Yıllar sonra bir öğrencimin çok önemli bir gününde yanında olmanın, öğretmen olarak alabileceğim en anlamlı armağan olduğunu düşündüm. 5 Mayıs günü çok erken bir saatte Dubai’ye ulaştım. Hava tahminlerimin çok ötesinde serindi. Bu güzel, esintili hava Dubai‘de bulunduğum zaman içerisinde beni yalnız bırakmadı.
Artık yol yorgunluğunu atmak için bir an önce otelime ulaşmak ve dinlenmek istiyorum. Taksi ile otele doğru yol alırken resimlerini gördüğüm Burj Khalifa Kulesi tüm ihtişamı ile karşıma çıkıyor. Dünyanın en yüksek binası olan Burj Khalifa aynı zamanda açılışı büyük ses getiren Armani’nin, ilk oteline de ev sahipliği yapıyor. Yol boyunca gördüklerim, Dubai’de kaldığım süre içinde gezilip görülecek pek çok yer olduğunun sinyallerini veriyor. Sonunda otele ulaşıyorum. Otele yerleşme ve dinlenme ile için geçen birkaç saat sonrasında şehirle buluşmak, havasını solumak için sabırsızlanıyorum.
İlk durak: Burj Khalifa ve Armani Otel. İlk olarak bu ikilinin, buluşma hikayesinden biraz bahsetmek istiyorum. Burj Khalifa projesinin sahibi olan Emaar’ın başkanı Mohammed Alabbar, Giorgio Armani’ye teklif götürdüğü zaman Armani’nin buna çok şaşırdığını, çünkü Armani konseptinin Dubai ile örtüşmediğini düşündüğünü öğreniyoruz. Giorgio Armani, tasarımlarının özünü oluşturan sadeliğin, Dubai için çok da uygun olmadığını vurguluyor. Ancak bu ikili günümüzden daha ileride bir şey yaratma konusunda anlaşarak el sıkışıyorlar. İşte Dubai’nin değişen yüzü burada bir kez daha karşımıza çıkıyor. Armani Otel’i gezdiğiniz zaman buranın kahve ve nötr tonlardan uzaklaşmayan, sofistike şıklık ile cezbedici sakinliği bir arada sunan kısacası Armani’nin dediği gibi “Very Armani” bir otel olduğunu keşfediyorsunuz. Otel içinde yer alan restaurantlar mükemmel lezzetlerini konuklarına Armani farkı ile sunuyor. Özellikle Armani’nin de favorisi olan Hint Restaurantı“Amal” çok rağbet görüyor. Ben öğle yemeği için İtalyan Restaurantı ”Peck’i“ tercih ediyorum. İtalyan mutfağının leziz tatları arasından seçim yapmakta zorlanıyorum.
Burj Khalifa ise Dubai’nin bir başka cazibe merkezi olarak karşımıza çıkıyor. Yüksekliği 800 metreyi geçen ve 160 kattan oluşan bu kule 4 Ocak 2010 yılında açılıyor. Açıldığı günden itibaren de ziyaretçi akınına uğruyor. Gökdelenin 124.katında bulunan gözlem katı da mutlaka görülmesi gereken yerler arasında bulunuyor. Buradaki muhteşem şehir ve deniz manzarası ziyaretçilerini büyülüyor. Burj Khalifa’nin hemen yanında yer alan Dubai Mall ise dünyanın en büyük alışveriş merkezi olarak anılıyor. Alışveriş tutkularının Dubai’deki birinci adresi olarak bilinen Mall of Emirates, Dubai Mall’ın açılması ile sıralamada ikinciliğe geriliyor. Yine de her iki alışveriş merkezi, hem burada yaşayan Dubai nüfusunun, hem de turistlerin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Dubai Mall’da verdiğim kahve molası sırasında burada yaşayan nüfusun renkliliği dikkatimi çekiyor. Her milletten insanın birbirine saygı duyarak yaşadığı Dubai, şiddet olaylarının en az yaşandığı şehir olarak biliniyor. Bu arada Sheikh Mohammed’in bile Dubai’de korumasız olarak dolaştığını öğreniyorum. Birbirinden karizmatik Arap erkeğinin, bembeyaz, kolalı, pırıl pırıl kandooraları içinde; incecik ve bir kuğu edasıyla süzülen Arap kadınlarının abayalar içindeki görüntüleri beni hem çok şaşırtıyor hem de inanılmaz etkiliyor. Hoşluk ve cazibe ile ilgili düşüncelerimi tekrar gözden geçirmek zorunda kalıyorum. Kahve molası bitiyor, sergi için hazırlanmak üzere otelime dönüyorum.
Hazırlıklarımı tamamlayıp sergiye gitmek için otelden ayrılıyorum. Serginin yapıldığı “Portfolio Galeri’ye” geldiğimde şaşırtıcı bir kalabalıkla karşılaşıyorum. Öyle ki galeri önündeki kalabalık, sıra ile içeri alınıyor. Bu arada dışarıda, teras bölümünde canlı müzik eşliğinde, egzotik içecekler sunuluyor. Galeriye girmek için bekleyen herkesin, bu durumdan şikayet etmeden sıraya girdiğini, bir yandan da hafif esintili Dubai havasının tadını çıkarttıklarını gözlemliyorum. İlk olarak, gelen konukları Türk misafirperverliği ile karşılayan, ayrıca desteği ile sevgili Sertaç Taşdelen’e büyük güç veren annesi ile karşılaşıyorum. Sevgili Binnaz Gündoğan beni büyük bir coşku ile karşılaşıyor. İkimiz de burada bulunmanın bir anne ve bir öğretmen için ne kadar gurur verici olduğunu paylaşıyoruz. Öğrencimin annesi olarak tanıdığım Binnaz Gündoğan’ın, sanatçı kimliği ile de burada tanışıyorum. Galeriye girişte içerisinin karanlık oluşu dikkatimi çekiyor. Verilen fenerler ile fotoğrafları inceleyen konukların görüntüleri, bir yandan da kayıt ediliyor. Bu deneysel çalışmanın daha sonra bir belgesele dönüştürüleceğini öğreniyorum. 2009 yılında oluşturulan , ”Resurrection Des Mannequins” (Mankenlerin Dirilişi) isimli bu sergi, geliri hayır kurumlarına bağışlanmak üzere tekrar yorumlanıyor. Dubai Kraliyet Ailesi’nden Sheikha Lateefa Bint Maktoum, Sharjah Kraliyet Ailesi’nden Sheikh Sultan Sooud Al Oassemi ve Hürriyet Gazetesi’nden Ayşe Arman’ın da aralarında bulunduğu, pek çok aktivist, sanatçı ve sosyal sorumluluk projelerinde çalışan değerli isim, sergide yer alan 16 fotoğrafı kendi bakış açıları ile yorumluyorlar. 21.yüzyılda sürekli değişen ve büyüyen şehir hayatının insan üzerindeki etkilerini sorgulayan fotoğraflar beklenen etkiyi yapıyor; sanat ve politika dünyasından, basın ve yayın organlarından pek çok kişiyi bir araya getiriyor. Sergi boyunca, genç yaşında başarılı çalışmalara imza atmış, kendini yabancı bir ülkede kabul ettirmiş, sevdirmiş bir kişinin, haklı gururunu izliyorum. Sergiye katılanlar arasında yer alan zarif Dubai prensesi Lateefa Bint Maktoum mütevazi tavırları ile hayranlık uyandırıyor. Kendisiyle tanışma şansına sahip oluyorum. Portfolio Galeri’de 5 Mayıs tarihinde açılan bu sergi 31 Mayıs tarihine kadar açık kalarak sanatseverlerle buluşacak. Sanata ve sanatçıya verilen değeri gözlemlediğim bu sergi ile Dubai’nin bir başka yüzünü daha tanıma şansını yakalıyorum.
Sergi sonunda özel davetliler, Sheikh Zayed Road’da Fairmont Oteli’nin içinde yer alan “Cavalli Club” da ağırlanıyor. Burası adından da anlaşıldığı üzere ünlü İtalyan tasarımcı Roberto Cavalli’nin tasarımını yaptığı bir “desinger club”. Siyah kadifeler, ışıl ışıl kristal avizeler, zebra desenli koltuklar Cavalli şıklığını gözler önüne seriyor. “Club Cavalli”, tasarımcısı Roberto Cavalli’nin yanı sıra Paris Hilton, David Beckham, Hugh Grant, Michael Schumacher, Roger Federer gibi ünlü simaları da zaman zaman konuk ediyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde club havasına bürünen “Cavalli” den hayranlık dolu duygularla ayrılıyorum.
İkinci gün, öğrencimle marinada buluşup, Dubai manzarası eşliğinde, onun sanat çalışmaları ve geleceğe dair planları hakkında sohbet etme fırsatı buluyoruz. Bir yandan da profesyonel bir moda fotoğrafçısı olan sevgili Ali Raşit resimlerimizi çekiyor. Bu eğlenceli çekimler sonrasında görüyoruz ki aradan geçen yıllar, saygı, sevgi ve dostluk adına bize yeni artılar kazandırmış. Ayşe Arman’ın yakışıklılığını ön plana çıkardığı bu genç adamın, aynı zamanda çok başarılı bir sanatçı olarak, adını tüm dünyada duyuracağına emin oluyorum. Yaptığımız çekimleri sizlerle paylaşırken hem Ayşe Arman’ı hem de pek çok genç kızı kıskandırmayı göze alıyoruz.
Akşam yemeğinde, Zuma’da buluşmak üzere marinadan ayrılıyoruz. Sevgili Binnaz Gündoğan da yemekte bizlere katılıyor. Zuma, Dubai Financial Center’da yer alan dünyaca ünlü bir Japon Restaurantı. İçerdeki atmosfer sizi bir anda ben neredeyim sorusu ile karşı karşıya getiriyor. Zuma’nın sade şıklığı karşısında şaşırıyor, Dubai’de olduğunuza inanamıyorsunuz. İstanbul’da da bir şubesi bulunan Zuma’nın lezzetli yemekleri ve güzel müziği eşliğinde yaptığımız sohbet, geç saatlere kadar sürüyor.
Üçüncü ve sonuncu gün, yol hazırlıkları ile geçiyor. Dubai’ye yaptığım bu kısa ziyaret, güzel anılar ve duygularla son buluyor. İstanbul’a döndükten sonra serginin Gulf News, The National, Time Out Dubai, Dubai EYE Radio, Dubai ONE TV, Brownbook Magazin, Canvas Magazin’de çıkan güzel kritiklerini öğreniyorum. Sevgili öğrencim Sertaç Taşdelen’i, yürekten kutluyor, yolunun açık olmasını diliyorum.