© Copyright 2018 Mag Medya
blank
Başa Dön

Dehşet Kimlik Bölünmeleri

Dehşet Kimlik Bölünmeleri

Bugün “çoğul kişilik bozukluğu” konusuyla gerek çevremizde gerekse filmlerde karşılaşabiliyoruz… Peki, nedir bu? Bu ay bir psikolog olarak sizlere bu konudan bahsedeceğim. Ancak çoğul kişilik bozukluğuna geçmeden önce dissosiyatif bozukluklardan bahsetmek gerek. Aslında tanımlanan birden fazla dissosiyatif bozukluk var ve hemen hepsini bilinçliliğin bir ya da daha fazla bölümlere ayrılması olarak anlatmak mümkün…

Dissosiyatif amnezi‘de kişi aniden önemli kişisel bilgilerini hatırlayamıyor ve bu durum ağır bir stres koşulunun hemen arkasından oluyor…
Dissosiyatif fugue (füg) adı verilen durumda kişi kendiyle ilgili tüm bilgileri unutarak evden, bulunduğu yerden uzaklaşıyor belki çok daha uzak bir yerlerde kendine yeni bir kimlik yaratıyor…
Depersonalizasyon denilen durumda kişi kendini düşüncelerinin ve davranışlarının dışarıdan bir gözlemcisi gibi hissediyor. Bir anlamda, fiziksel varlığın da kendine ait değilmiş gibi algılanması. Bir başkasını uzaktan izliyormuş gibi kontrolsüz bir durum… Ancak kendi kendine zamanla düzelebilen yumuşak bir bölünme…

YAŞANAN ÇÖZÜMLENMEMİŞ TRAVMALAR KİŞİLİK BÖLÜNMESİNE NEDEN OLUYOR…
Kimlik bölünmesi ya da klinik adıyla çoğul kişilik bozukluğu (Multiple Personality Disorder-MPD) çok az rastlanılan, aynı kişide iki veya daha fazla kişiliğin olması ve bu kişilerin kendilerine has çok farklı tarzlarının bulunmasıyla belirginleşiyor üstelik bu kişiler birbirinden habersiz. Bu rahatsızlıkta esas olan hastaya eşlik eden travma… Hipnotik yatkınlık ve travmatik deneyimler bu rahatsızlığın ortaya çıkmasına neden risk faktörler. Kadınlarda daha çok rastlanıyor. Vakalarda çoğunlukla çocuklukta ağır cinsel ya da fiziksel taciz öyküsü ortaya çıkıyor. Aslında tam olarak kişinin orijinal kişiliğinin yaşadığı bir travmayı yok sayarak, kaçamadığı, unutmak istediği bir acıyı, şiddeti hiç bilmeyen yeni bir kişilik yaratmasıyla başlıyor. Bu anlamda kişiyi yaşadığı travmadan koruyan bir fonksiyonla bölünme başlıyor. Uzlaştırılamayan çatışmaların çözümü; gerçekten kaçış, katastrofik deneyimlerden izolasyon, belirli duyguların katartik boşalımı için kişilik bölünüyor…

DEPRESYON, KAYGI, HAFIZA KAYBI
BAŞLICA SEMPTOMLAR…

Dissosiyatif kimlik bozukluğunda vaka, önemli kişisel bilgileri sıradan unutkanlık durumunun çok ötesinde hatırlayamıyor. Amnezi (hafıza kaybı) ve kimlik kargaşası hastalığı ele veren unsurlar… Hastanın bir kişiliği diğerini bilmediği gibi arada amneziler oluyor ve bir kişilik, diğeri aktif haline geldiğinde amneziye uğruyor. Çoğunlukla depresyon, işitsel halüsinasyonlar ve alın bölgelerinde ağrı şikayetleri yaşıyorlar. Flashback’ler, rüyaya benzer anımsamalar ve kabuslar da yaygın semptomlardan… Bu durumlar aynı zamanda post travmatik stres bozukluğunda da görülüyor. Hastalara yanlışlıkla şizofren teşhisi konulabiliyor. Çoğul kişilik bozukluğunda “ev sahibi kişilik (host)”, davranışları ve bedeni zamanın en fazla diliminde kontrol eden kişiliktir. Tipik olarak; kaygılı ve depresif oluyor, somatik semptomlardan şikayet ediyorlar… Bebek ve çocuk kişilikler, erken travmatik deneyimleri hafızalarında tutanlar…

EDEBİYATTA VE SİNEMADA ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU DÖNÜŞÜMLERİ
Çoğul kişilik bozukluğu hem edebiyatta hem de sinemada her zaman çok çekici bir konu olmuş… 1886 yılının ünlü roman kahramanı Dr Jekyll’ın iyi ve kötü doğalarının ayrıldığı ve Mr. Hyde’a dönüştüğü hikayeyi herkes çok iyi bilir…

Korku filmlerine ilham veren persekütör kişilik ayrıca gelişiyor ki bu kişilik bireyin hayatını sabote ediyor… Buna çok iyi bir sinema örneğini 1995 yılının “Never Talk To Strangers” filmi veriyordu. Filmde Rebecca De Mornay’nin canlandırdığı Sarah Taylor karakterinin uğradığı tuzakları aslında kendisinin kurduğunu ve kendi hayatını sabote eden çoğul kişilik bozukluğunu öğreniyorduk… Bu kişilik, bireyin ilk başta taciz gerçeğinden kaçmak için kişilik bölünmesine girmesine rağmen devam eden tacizlerle esas tacizcisinin benimsenmesiyle oluşuyor…

Bu rahatsızlığı yaşayanlarda promisköz (kötü ahlaklı kişilik) yasak dürtüleri ifade eden bir kişilik oluyor ki bunlar çoğunlukla cinsel dürtüler… Mustafa Altıoklar’ın filmi “Beyza’nın Kadınları”nda Demet Evgar’ın canlandırdığı çoğul kişilik bozukluğu olan karakterin promisköz kişiliği Dilara oluyordu. (Filmde Tamer Karadağlı’nın Amerikan dedektifi triplerini saymazsak, Evgar’ın oyunculuğuyla çok iyi bir gerilim ortaya çıkıyordu…)

Bu konuda düşkün ahlak öğesinden sinemada yararlanmak isteyen ancak eline yüzüne bulaştıran yönetmenler de var… 1994 yılında Richard Rush’ın yönettiği “Color of Night” filminde sansasyonel “The Lover” filmiyle ünlenen Jane March’la iki katı yaşındaki Bruce Willis’in şehvetli cinselliklerine yoğunlaşmaktan, sözde çoğul kişilik bozukluğu olan Jane March’ın karakteri geliştirilemediği gibi kimlik bölünmesi de hiç iyi verilemiyor. Gösterildiği dönemde “Temel İçgüdü” filminin taklidi olduğu eleştirilerini geçemeyen filmde çoğul kişilik bozukluğundaki promisköz karakter şehvetli ve tehlikeli bir kimlikle anlatılıyor…

Çoğul kişilik bozukluğunda orijinal kişilik doğumdan hemen sonra gelişen esas kişiliktir. Ancak travma sonrasında bölündüğünden ev sahibi kişilik tipik olarak orijinal kişilik olmuyor. Zamanı daha fazla kontrol eden ve çoğunlukla rastlanılan kişilik orijinal kişiden çok farklılaşıyor. Geliştirilen bu kişilikler içinde çocuk kişilikler, MPD hastalarının hemen hepsinde görülüyor. Genelde yetişkin kişiliklerin sayısını geçiyor. Bir kişilikten diğerine geçiş bu rahatsızlığın en ilginç taraflarından biri… Ya iç dinamiklerin ya da dışarıdaki herhangi bir uyarıyla “dönüşüm” gerçekleşiyor… Ses ve konuşma, hal ve duruş, yüzde değişiklikler dönüşümü işaret ediyor…

İki Oscar ödüllü ünlü korku klasiği “The Exorcist” de, Linda Blair’in içine şeytanın girdiği sahnelerde yüzünün ve sesinin değişmesi aslında dehşetli bir çoğul kişilik bozukluğu örneği… Ama tıpkı şizofrenide olduğu gibi korku sineması için “Bu bir rahatsızlık mı yoksa göremediğimiz kötü güçler mi bunları yapıyor?” sorusu ayrıca sinemanın büyük zevk aldığı ve tüketemediği konulardan biri…

Çoğul kişilik bozukluğu ile ilgili dünyaca en ünlü film 1976 yılında gerçek bir hikayeden alınan ve Sally Field’a Emmy ödülü kazandıran “Sybil” adlı televizyon filmi… Çocukluğumda çok etkilendiğim bir hikayeydi ve 80’ler boyunca çok konuşulmuştu… “Sybil”da, Minnesota’da doğan ve çocukluğunda annesinden çok ağır şiddet gören birinin gerçek hikayesi anlatılıyor… New York’ta Psikiyatrist Dr.Cornelia Wilbur’un gördüğü vakada tam on altı farklı kişilik keşfedilmiş… On bir yıl terapi gören vakada bu on altı farklı kimliği tedavi süresince tek bir kimlikte toplamaya çalışılmış… 1973 yılında gazeteci Flora Rheta Schreiber’in hem vakayla hem psikiyatristiyle görüşerek yazdığı gerçek hikaye, hem klinik literatürü için hem de popüler kültür için kimlik bölünmesinin anlatıldığı en başarılı sinema örneklerinden biri olmuştur… Klinik açıdan çoğul kişilik bozukluğu hep tartışma konusu olmuştur. Gerçekten böyle bir rahatsızlık var mı yok mu hala tartışılıyor, hatta bu gerçek hikayede bile bazı doktorlar hastanın psikiyatristinin telkinlerle bu on altı kişiliği yarattığını düşünüyorlar…

Bu rahatsızlığı anlatan filmlerden en çarpıcı olanı Alexandre Aja’nın, 2003 Fransız yapımı filmi “Haute Tension/Yüksek Tansiyon”. Cecile De France’ın canlandırdığı Marie karakteri tam da bu vakalarda olduğu gibi kaygılı ve depresif… Filmin bütün dehşeti; en yakın kız arkadaşının ailesini katleden katilden korkuyla kaçan Marie’nin, katilin ta kendisi olduğunu anladığımız sahnede yoğunlaşıyor…

Çok az rastlanılan bu rahatsızlığın tedavisinde güven geliştirmeye çalışılıyor, farklı kimlikler uzlaştırılmaya çalışılıyor. Ayrıca depresyon ve anksiyete sıklığı görüldüğünden bu semptomların tedavisine çalışılıyor. Özellikle kontrolsüz davranışlarıyla hem kendine hem başkalarına zarar verme eğilimi sinema için hep çekici bir konu olmuş… Ancak, bir kişilikten diğerine hızla geçişlerin olduğu “revolving door syndrome/döner kapı sendromu”  yeni bir sinema filmi için Alexander Aja’ya ilham verecek olursa, dehşetli bir korku filmi daha bizi bekliyor olabilir…

Yazar Hakkında /

Yazarımızın kısa özgeçmişi çok yakında burada, sayfamızda olacaktır.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.