Çocuklar, Okullar Ve Anneleri
Mayıs ayı yazısı… Biliyorsunuz makaleler her zaman bir ay öncesinden yazılıyor, kışın ilkbaharı yazabiliyorsunuz, yağmurda güneşi; umutsuzlukta umudu…
Yazının gücüne inandığım kadar çok az şeyin gücüne inanıyorum bu hayatta…
Mayıs ayı için ne yazsam diye düşünüyordum, fonda ilham müziklerim… Mayıs ayı bana ilk olarak hemen anneleri, anneler gününü çağrıştırır. Yazıyı yazdığım gün ise ülkemizin çürümüş, düzeltmeye çalıştıkça etrafa bulaşan sorunu gündemdeydi: YGS sınavı, bazıları onu ÖSS 2010 diye adlandırıyor… Maalesef sınavın yaklaşmasıyla bir çok farklı dramlar gündeme oturdu, bunlardan bir tanesi de dershane taksitini ödeyemediği için tutuklanan bir annenin hikayesi ve annesinin hapishaneye düşmesini kaldıramadığı için kendini asan bir çocuğun dramı…
Belçika’ya lise sonda gelmiştim. Üniversiteyi burada okumaya karar verdiğimde sistemin farklılığı beni fazlasıyla şaşırtmıştı…
Lise diploması olan herkes, denkliği elde ettiği sürece üniversitelerin çoğu bölümlerine sınavsız yazılabiliyordu, üstelik burada sıralamada en önde gelen devlet üniversitelerine.
Hukuk, siyasal bilgiler, ekonomi hatta tıp fakültesi gibi hatırı sayılır bölümlere yazılmanız yetiyor… Asıl gerçek savaş o zaman başlıyor, girmesi kolay çıkması zor bir sistem Belçika’daki… İlk sene bazı fakültelere beş yüze yakın öğrenci yazılıyor, bitirirken bir bakıyorsunuz ki sizin bölümünüzden yüz kişi ya var ya yok. Hatta benim senemde elli kişi mezun olduk. Evet, okuması kolay değil ve her yeni dönemde birinci sınıf öğrencilerine ilk gün, ilk ders aynı cümle sarf ediliyor; “Hoş geldiniz, sağınızdaki arkadaşına dönün, şimdi solunuzdakine ve şunu şimdiden anlayın 3’ünüzden sadece 1’i mezun olacak.”
Bu cümle bana korkunç gelmişti, bir yarış havası yaratıyordu aramızda. Ama Türkiye’deki yarıştan acımasız değildi… O gün haricinde, o lafın ağırlığını hiç hissetmedim omuzlarımda. Üç arkadaş tüm sınavlara yıllarca beraber çalıştık, beraber mezun olduk, çalışınca başarılabilen bir sistemde okudum… Evet, çoğu okuldan daha çok beklentisi vardı ama bizlere inanan bir sistemde okudum. Her gence hayalindeki mesleğe bir adım atma hakkı veren bir sistemde “Puanın tutmuyor senden doktor olmaz !“diyen bir sistemde değil. Bu sistemin de eleştirilecek yanları var aslında, insanlar başarılı olamayacakları seçimler yapabiliyor, kendilerini aşmasına rağmen tekrar aynı bölümü okuyabiliyor, ya da inat ettikleri için devam ediyor ama okullarda çok başarılı ve ücretsiz bir danışmanlık sistemiyle psikologlar testlerle, sorularla bir kaç seansta öğrencileri yönlendiriyor.
Bugün bir haber hazırladım, Belçika’da bisiklet parkurlarına 100 milyon Euro yatırılacakmış, insanlar otoyollarda alt ve üst geçitlerde de sürebilsinler diye…
Burayı, buraları gereksiz yere övmeyi sevmiyorum, oldum olası Avrupa ya da yurt dışı heveslilerine sinir olmuşumdur ama içim cız etmedi dersem yalan olur, temel ihtiyaçlar, sistemin ana hatları bu kadar oturunca daha keyfi aktivitelere yatırım yapılabiliyor diye… Gerçi ona da ben keyfi diyorum, Flaman Hükümeti bunu çok önemli bir ihtiyaç gibi değerlendiriyor. Neyse, kısacası içim cız etti işte.
Bugün gencecik yürekler karınlarında bir ağrı saatlerce soru çözdüler, aileler tüm yıl sıkıntı çekti, dershane paralarını ödeyebilmek için… Burada, fırsat eşitliği açısından en yüksek gelirli ailelerin çocuklarıyla, gelir düzeyi düşük olan ailelerin çocukları arasında fark yok gibi, çünkü lisedeki eğitim programı da her okulda iyi takip ediliyor, ama minik, milliyetçi kimliği, benliği biraz zayıf bir ülke burası ne yalan söyleyim.
Bir de bize bakıyorum, tarihimize, topraklarımıza, çok daha iyi şartları hak ettiğimize yürekten inanıyorum.
Annelerin çocuklarının geleceği için evlerini satmadıkları, tutuklanmadıkları, çocuklarının, kendilerinin geleceği için gerçekten devlete sisteme güvenebilecekleri zamanlar ve anneler günleri diliyorum sadece reklam ve çeşitli promosyonlardan ibaret olmayan huzur dolu anneler günleri…
Yazımı, modern Fransız Edebiyatı’nda samimi ve gerçek konuların yazarı Jean Gastaldi’nin “Annenin Küçük Kitabı” adlı kitabında kullandığı “Anneler Günü dini olmayıp da ruhani olan tek gündür” cümlesiyle bitirmek istiyorum.
Yazar burada babaları, öğretmenleri unutmuş olsa gerek!
Ama aynı kitapta dediği bir şey var ki ben de hep öyle hissederdim:
Annemizin dünyadaki en güzel anne olduğunu söylediğimizde gerçeğe o kadar yaklaşmışızdır ki…
Tüm annelerinin, ama özellikle benim annemin Anneler Günü kutlu ve mutlu olsun…