Aslı Gibidir
Aslı Tanrıkulu bana atölyesinde randevu verdi. Karşımda ekstra sakin biri var, benim tam tersim. Tarzı sadece çalışmalarından değil, her yerden fışkırıyor. Etrafı inceliyorum. Buzdolabının içinde oturan heykelcikler, oyuncak arabalar filan gördüm. Aklınıza gelen her eşyada; hem bir sadelik hem bir ek var ve eklerin orada bulunmasının bir sebebi var… Hayatımda böyle bir lavabo da görmedim. Kimsenin koymayacağı şeyler yanyana gelmiş, size bir öykü anlatıyor, eski objeler anı olmuş konuşuyor. Fikri var, diyesi var gibi geliyor insana… Ve Tanrım ne çok kitabı var! Okudunuz mu hepsini diye soruyorum, gülümsüyor. Başka ne yapacaktı ki… Dedim ya işim zor.
Doğru sorular sormaya çalıştım ki, bu çok “kendi gibi” kimliği sizlere doğru tanıtabileyim. Bu enerji uyutmaz beni bu gece. Size ne konuştuğumuzu yazıp bitirmeden de yatmamalıyım.
“Gnothi Seauton” yani “Kendini Tanı”; sanıyorum çoğu ressam içim durum aynı… Rembrandt ölümün eşiğine gelene dek kendi gerçeğini kendi yüzünde aramış. Aslı Tanrıkulu’nun resimlerini görünce bu antik Yunan vecizesi geldi aklıma.
Aslı Tanrıkulu (ASLI GİBİDİR) resim, heykel ve fotoğraf ile uğraşıyor. Güzel Sanatları bitirdikten sonra bir süre Paris’te farklı disiplinlerde çalışmış. Ankara’da iki siyam balığı ile yaşıyor.
Ve son sergisi “3 Kişilik Nevresim Takımı’nın Ön Yıkaması”nı Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Galerisi’nde 26 Şubat 2009 Perşembe günü yapıyor.
Bu sergi ve gündelik başlıklar üzerine konuştuk…
Öncelikle merhaba. Ve hemen “3 Kişilik Nevresim Takımı’nın Ön Yıkaması” ne demek?
A.T: Tek başımıza doğuyoruz. Ama sonra çoğalıyoruz. Önce çift olmaya gayret ediyoruz, sonra dönüp bir bakıyoruz ki artık iki kişi de yetmiyoruz. İşte “büyük” üçleme. Sonra üç olunca bir düşünüyorum ki yine “tek” olmak için kendimi aramışım. Çift kalınamıyor. Ancak çift dikiş atılabilir.
Yapıtlarınıza kişi olarak kendinizi yerleştiriyorsunuz, doğru mu anlıyorum?
A.T: Aslına bakacak olursanız hayatım boyunca kendimle çok uğraştım. O yüzden resim ve heykellerim de mutlaka ben varım. Bir biçimde orada yani resimde olmaktan zevk alırım. Örneğin resimlerimde dört yaşında annemin bana diktiği mayoyu resmin bir yerinde doku ya da renk olarak kullanıyorum ya da kendimi resmediyorum. Resmin içinde ben varım evet. Her şey benim için malzeme aslında… Kendim en önce.
Çok felsefi bir durum var yani öyle mi?
A.T: Aslında hayır. Ben sadece kendimi dinledim. Kendim ile uğraşınca bu çıktı. Ve resimlerimi sakince gerçekleştirdim. Hepsi bu.
Biliyorum ki babanız Halil Tanrıkulu seramik sanatçısı. Sizin plastik sanatlar ile uğraşmanıza bir etkisi, katkısı oldu mu?
A.T: Evet babam bildiğimden beri resim yapar. Emekli olduktan sonra seramik ile uğraşmaya başladı ve inanılmaz seramikler yaptı. Babam hobi olarak değil gerçekten plastik sanatlarla uğraşmamı istiyordu. Velhasıl resim okudum. Babamdan ve annemden estetik duygularımı, kaygılarımı aldım. Bana bir tek çalışmak kaldı. Onu da yapıyorum. Ama sanırım babamın simetri ve sabrından hiç nasibimi alamamışım… Alsam belki dörtbeş gözlü insanlar çizmekten kurtulup daha güzel insanlar resmederdim.
Biraz yaramaz bir çocukluk geçirmişsiniz. Sanat hayatınıza bu süreç nasıl yansıdı, yansıdı mı? Etkisi ne oldu?
A.T: Çok şanslı bir çocuktum. Ankara’nın en güzel sokaklarından Kumrular Sokak’ta çocukluğum geçti. At kestaneleri, meyve ağaçları, arsalar, dehlizler, tornetler, misketler, bisikletler, potalar, sapanlar, çocuklar, ağabey ve ablalar ve büyükler varsa burada yaramazsınızdır. Ama ben yine de işe yarar şeyler yaptığımı biliyorum. Öyle ki hala resim ve heykellerimde çocukluğum var. Hep de olacak. Çocukluğum elbette benim ilk kalem.
Çocuk belleğinizde kalan sizin için en büyük insanlar kimlerdi?
A.T: Hiç düşünmeden söyleyeceğim ilk isim Deniz. Ablamın benim için büyüleyici özellikleri vardı. Ama en önemlileri olağanüstü yazı yeteneği (kaligrafi) ve kocaman kartonlara yaptığı resimler, resimler, resimler… Çocuk belleğimden ortaokul resim hocam, Bertolt Brecht, Nazım Hikmet, Vincent Van Gogh ve Salvador Dali…
Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Her şeyi birden olmak isteyenlerden misiniz?
a) Ressam & Heykeltraş
b) Akademisyen
c) Potansiyel Sinemacı
d) Genel olarak Hepsi
A.T: Üç sene öncesine kadar akademisyenliği hiç aklımın ucuna bile getirmezdim fakat Bilkent Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarlığı’nda desen dersi verdiğimden beri akademisyenliği sıcak buluyorum ama yine de… Kocaman bir hurdacım olsun isterdim. Ve büyük heykeller yapmak. O zaman “a” şıkkı diyeyim.
Hurdalardan neler yarattığınızı ben burada görüyorum tabi. Peki, neyin varlığını bilmek içinizi rahatlatır?
A.T: Ailemin ve dostlarımın.
Neye çocuklar gibi sevinirsiniz?
A.T: Eskiden Beşiktaş maç kazanınca, şimdi takım falan kalmadı. Yeni ve güzel etkileyici bir müzik, resim, yazar, film keşfedince…
Birlikte bir Fenerbahçe maçı seyretsek o zaman, şöyle çocuklar gibi şen… Biraz klişe bir soru ile devam etmek istiyorum. Okuduğunuz son kitap, film?
A.T: Evet Fenerbahçe. Elbette, çok keyif alırım. Yıllardır tek bir kitap okumuyorum. Çapraz seri kitap okuyorum. Yani on kitap bir arada. Kimisini bitiriyorum, kimi kitaplardan bir makale okuyorum. Daha çok sanat kitapları bunlar. Ama bu son bir aydır tıp ahlakı üzerine bazı kitaplar okumaktayım… En son Tunç Okan’ın “Mercedes Mon Amour” adlı enfes bir yol filmini ikinci kez seyrettim. Ayrıca hararetle bir dizi seyrediyorum, “Nip Tuck”.
Büyük hayat projeniz nedir?
A.T: Otobiyografik bir film çekmek istiyorum. Aslında bu sergi, bu projenin ilk adımı “3 kişilik Nevresim Takımı Ön Yıkama”. Bu ilk sergiden başlayarak farklı illerde ve mekanlarda açılacak. Serginin en büyük özelliği; yaşayan, nefes alan bir sergi olması. Sergimde bitmemiş işler, resimler de yer alacak. Bir sonraki sergide resmin bitmiş halini görmek mümkün olacak.
Nasıl yani? Sergiyi gezenler devamını hayal edebilecek ama bu arada bu resimlere talip olamayacaklar öyle mi?
A.T: Umarım hayal ederler. Bu durum beni çok motive edecektir… Üç kişilik bir oyunda hayal, birinci kuraldır. Talip olan var ise resimlerime resim bitince verilecektir.
Sanat bireysel birşey… Bireysel eylem biraz gülünç mü?
A.T: Bazen. Sabah kalkıp bir resme başladığımda yoldan koşarak işe giden insanlar gördüğümde ben ne yapıyorum diyorum. Kendi kendime bir parti havasındayım. Herkes işte para kazanırken ben evde para resmi yapabilirim ancak. Bu dünyanın bulunduğu kriz ortamında sanatın alıcısı ve bakıcısı bile azaldı…
Peki biraz sanattan uzaklaşıp dünya desem… Günümüzün en büyük günahı nedir sizce?
A.T: Tek kelime ile para…
Geleceği nasıl imgeliyorsunuz? Karamsar bir tablo çiziyorsunuz sanki.
A.T: Standart olmayan bir yaşam kalitesi var. Bilinmezler çok. Üç bilinmeyenli denklemlerle dolu her yer. Her yer, her şey değişiyor. Neyin, kimin, neden, niye, kiminle, nasıl değiştiğini bilmiyorum. O yüzden korkuyorum. Ben bu değişen iklim için fazla yavaş kalıyorum. Ama şunu biliyorum ki güçlü olan bir tek şey var; doğa.
Bu karamsar tablodan çıkalım mutluluk nedir? Mutluluğun resmini yapabilir misiniz?
A.T: Cemal Süreyya bu sorunun yanıtını veriyor ve ben de bu mutluluğun resmini yapacağım. Şöyle der şair, “Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.” İşte bu dizeleri resmetmek istiyorum.
Bir blog adresim var asligibidir.blogspot.com Teşekkür ederim.
Biz teşekkür ederiz ve madem bu sergiler dizi film gibi birbirinin tamamlayıcısı, MAG olarak takipte olacağız.
Hani saklanacak birşey de yok; ayrılırken bir tabloda aklım kaldı. Sergiden alıp evime götürme hissi geldi. Takılı kaldığımı görünce, resmettiği kız çocuğunun bana benzediğini söyledi. Bu sebepten dedi.
Ben bu yazıyı, size teypten metin haline dönüştürmeye çalışırken, bu yağlıboya tablodaki kızın figürü gözümün önünde yazdım… Tabloda üç renk var. Turuncu baskın. Aslı Tanrıkulu’na ilk yönelttiğim soruyu düşündüm…
ASLI GİBİDİR
3 Kişilik Nevresim Takımı (Ön Yıkama)ASLI GİBİDİR
Yer: Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi
Sanat Galerisi, Merkez Kampüs
Bilkent Üniversitesi
Tel: 0312 266 44 71/ 3137