Anne Olmak veya Olmamak İşte Bütün Mesele Bu!
İki buçuk seneye yakındır bu sıfatı taşıyorum omuzlarımda, sırtımda, kalbimde ve ruhumda… İsteyerek, planlayarak, kendini hazır görerek anne olmuş bir kadınım ama bunun ne planlara, ne evdeki hesaba ne de çarşıya uyduğunu anlamam o meleği kucağıma altığım saniye ile başladı.
Peki anne olunca ne değişti? Dünyaya karşı çok mu anaç oldum, yo hayır! Bütün çocuklara aşkım mı depreşti? Yine hayır! Nasıl her insana kalbimiz ısınmıyorsa bu hayatta, her çocukta sempatik gelmiyor haliyle hala bana!
Peki ne değişti gerçekten? Annemin “anne olunca anlarsınları” geldi aklıma bir bir boğazımda düğümlendi, çoğu annenin hareketleri ve tepkileri hakkında o atıp, tuttuğum, eleştirdiğim laflarla bir güzel tükürüklerimde boğuldum.
Bir de en önemlisi bana anne arkadaşlarımı ve anne olan kadınları tekrar tanıma fırsatı verdi annelik sıfatı. Artık hayatımda iki tip anne- kadın var. Birinci tür “Samimi-içten-hırssız-kendisi ve hayatla barışık” olanlar bir diğeri ise “vurdumduymaz- samimiyetsiz-içi içini kemiren-komşu ne derciler.”
Anne olmadan çok antipatik geliyordu mesela, çocuğunun ıvırını zıvırını her bir şeyini sosyal medyada yansıtan kadın grubu. Bir tek onların çocuğu yemek yiyor, kaka yapıyor, tatile gidiyor ve komik kıyafetler giyiyor. Anne oldum konuyla fikrim halen bir tık değişmedi. Ne işi var şimdi Ece’nin benim Twitter’ımda, Facebook’umda ya da Instagram’ımda? Yakın aile ve arkadaş çevremle büyüyen bir çocuğu 929 tane arkadaşım ya da 300’e yakın beni takip eden tanıdığım tanımadığım insan görse ne kazanırım ne kaybederim? Bu çocuk benim projem ya da marka elbiseler içinde taşıdığım süs çantamda değil. Evladım o benim. Benden uzakta olan arkadaşlarıma WhatsApp’la bir resim gönderiyorum, özlem bitiyor. Onun dışında dünyaya lansmanına sanki bir tek ben anne olmuşum, bir tek ben emek vermişim edasıyla bu ufaklığın halkla ilişkilerini yapmak ne benim ne de babasının boynunun borcu.
Ama aslında bizim gibisi az. Yani çoğu insana biz anormal geliyoruz, onun da farkındayım. Benim kafadaki anneler ya da arkadaşlarımla çok eğleniyoruz bu tatil fotolarından, yemek yiyen ve banyo yaptırılan bebek fotoğraflarıyla. Ya insan bir iki tane koyar ona haşa lafım yok ama hergün hergün onar beşer yüklemez yahu… Herhalde anne olmadan “ti” ye aldığım ve tek tükürdüğümü yalamadığım konu bu sosyal medya konusu oldu. Müjdeler olsun bana ey dostlar.
Bir de şimdi bizim bebekler yavaş yavaş büyüyor ya okul derdi başladı çaktırmadan “aileler yarışıyor” şovumuz da… Bir yabancı anaokulu 3 yaşındaki çocuklara mülakat yapıyor mesela. Kendi konuşmadıkları bir dilde üstelik. Yani o okula kabul edilebilmesi için benim çocuğu bir buçuk yaşında daha 3-5 kelime ederken bir de İngilizce bombardımanına tutmam gerekiyor! Hiç güleceğim yoktu! Hayır bir de şunu çok merak ediyorum ne soruyorlar mülakatta 3 yaşındaki bir çocuğa? Hayatının 1 senesini annesini emerek geçirdi, 2 senedir yürüyorum, 1 senedir de konuşmaya başladım mı diyor garibim? Ya lütfen; biraz adalet, biraz merhamet, yazık günah bu yaşta bu ne hırs?
Tabii ki bir anne-baba olarak o çocuğun geleceğini düşünmek büyük onur verici bir davranış ama o çocuk nerede mutluysa ve huzurluysa ona o koşulları sağlamak da ebeveyn olarak bizlerin en baş görevi. Kendi hırslarımıza yenilmeden onun gelişimine paralel koşulları ona sunmak olmalı amacımız. Maddi koşullar el verdiği süreç içinde globalleşen ve sınırların kalktığı bu dünyada yeni çağın çocuklarının zaten bizim planlarımızdan öte planları olacak hayatlarına dair. Korkmayın bu kadar ya. Su yolunu bulur her zaman. İngilizce, Fransızca, bale, resim, müzik derslerine bu kadar kafa yormayın. Çalışıyorsanız işten biraz erken çıkın ve bakıcı yerine o günü sizinle daha fazla geçirsin kızınız ya da oğlunuz. Nasıl olsa her ihtiyacını temin ediyorum deyip sıyrılmayın konudan sevgili babalar, 1 saat parka gidin onunla, top peşinde koşturun azıcık.
Oturduğum yerden kestiğim ahkam da kusur varsa affola ama biraz titreyip kendimize gelmemizin vakti çoktan geldi bence…
Anne-baba gününüz kutlu olsun ey ahali!