© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Altın Bozkırların Canlı Kokusunu Bile Aldığınız Eserleriyle MEHMET RESUL KAÇAR

Altın Bozkırların Canlı Kokusunu Bile Aldığınız Eserleriyle MEHMET RESUL KAÇAR

Bir eserini ilk kez gördüğüm yer Contemporary İstanbul idi. Duvarın ortasında adeta bir güneş gibi parıl parıl beni kendisine çekmişti tablo. Fırça darbeleri, kullandığı tonlar, tablodan adeta buram buram dışarı sızan duygusallık, yüzlerdeki ifadeler ile o an dile gelip konuşacağını düşündüğüm hayvan ve insanlar, sarı otların burnunuza gelen kokusu hatta… Dakikalarca izledim ve detaylarına yaklaştım tek tek. Sonra dedim ki kimindir bu konuşan, bu canlı, beni içine çeken, uçsuz bucaksızlığına alan tablo? İşte o zaman tanıştık kendisiyle.

 

Tablodaki mekân, aşığı olduğum Diyarbakır’ımın sonsuz uzanan tarlaları, bozkırları; insanları ise ressamın ya kendisi ya da aile bireyleri idi hep. Keçiler, koyunlar, atlar kendi hayvanları; taş duvarlı evler yine kendi evi, kendi köyüydü. Hepsi gerçek olan çizimlerde anlatılan hikâyeler de hakiki, olmuş, gerçek olaylardı. Göç eserinde atın üstünde göç eden bebek de kendisinin bebekliği idi mesela. Ailesi gerçekten göç ederken kendi yolculuklarıydı, yol halleriydi eserin teması. Belki de bu yüzden, yani hepsi gerçek olduğu için, eserlerinde öyle capcanlı bir enerji var ki… İşte bu nedenle bu ay, bu genç sanatçımızın başarılı hayat hikâyesini sunuyorum köşemde sizlere. Eserleri, çok önemli koleksiyonerlerin evlerinde ve müzelerinde en güzel köşelerde sergileniyor. Galeri 77 sanatçısı olan Mehmet Resul Kaçar’ın neredeyse hayatının tamamı çalışarak geçiyor -ki günde en az on sekiz saat durmaksızın çalışıyor.  Taramalar, noktalamalar ve ton farklarıyla elde ettiği, kendisine ait bir tekniği de var, imzası haline gelmiş artık. Aynı zamanda öğretmenlik yapıyor. Bir sanatçının başarısındaki en önemli konunun; sanatçının kendini tanıyarak kendi derdini ve kendine hitap eden malzemeyi bulması olduğunu ifade eden genç ressam Mehmet Resul Kaçar’ın hayatına dair her şeyi röportajımızda okuyabileceksiniz. Ben eminim ki, çok yakında dünyaca tanınan bir sanatçı olacak.

 

Öncelikle sizi biraz tanımak isterim. Çocukluğunuz, aileniz, eğitiminizden bahseder misiniz bize lütfen?

1984 yılında Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde doğmuşum. Babam Diyarbakır’ın Dicle ilçesinden, annem ise Ergani ilçesinden. 1984’te Ergani ilçesine taşınmışız. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi bu ilçede tamamladım. Çocukluğum Ergani ilçesinde ve bu ilçeye bağlı annemin köyü olan Demo’da (Ortaağaç) geçti. 2003 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nü kazandım. 2007’de lisansımı bitirdim ve 2008’de Diyarbakır’a atandım. 2016 yılında İstanbul’a tayin istedim ve o tarihten beri İstanbul’da yaşamaktayım. 2018 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Temel Eğitim Bölümü’nde yüksek lisansa hak kazandım.

2019 yılında Mamut Art’ta resimlerim sergilenmeye değer görüldü ve aynı yıl Galeri 77 ile çalışmaya başladım. 2022 yılında “Sanatta Şiddet Elemanı Olarak Hayvan ve Empati” konulu metinle yüksek lisansımı tamamlayıp mezun oldum. Galeri 77 sanatçısı olarak İstanbul’daki atölyemde çalışmalarıma devam etmekteyim.

 

Ressamlık, hayatınızda nerede ne zaman nasıl başladı? Çocukluktan itibaren var olan bir yetenek miydi mesela sizde bu? Nasıl oldu bu süreç?

Genelde sorulan klasik bir soru ve klasik bir cevap vereceğim galiba. Hatırladığımdan beri resme karşı bir ilgim vardı. Evet, çocukluktan beri var olan bir ilgi, yetenek. İlkokul, ortaokul ve lisede sürekli resim çizmeye devam ettim. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitim Fakültesini kazandıktan sonra resim yapmak tamamen hayatıma girmiş oldu. İdeallerim, kariyer hedeflerim buna bağlı şekillenmeye başladı. Başta ekonomik özgürlüğümü kazanmak için öğretmen oldum. Sekiz yıl Diyarbakır’da öğretmenlik yaptım. Bu sekiz yıl boyunca okulda sürekli öğrencilerimin portrelerini çizdim. Boş zamanlarımda, hafta sonları, tüm tatillerimi yine annemin köyünde rençberlik yaparak hayvanlarla geçirdim. Köyde geçirdiğim zamanlarda deneysel video işleri de yaptım. Hedeflerimi gerçekleştirebilmek için İstanbul’a geldim. Mamut Art’tan sonra Galeri 77 ile çalışmaya başladığımı söylemiştim. Galeriyle çalışmaya başladıktan sonra benim için sanatta profesyonelliğe geçiş süreci de başladı.

 

Hatırlarsanız, eserinizi ilk kez Contemporary’de gördüğümde dakikalarca dalıp gitmiştim o sonsuz sarı tarlalara… Bence eserlerinizde insanı büyüleyen bir şey var. Nereden geliyor, nerden yansıyor bu enerji?

İlk sorunuzda ilçelerden ayrıntılı bahsetmemin sebebi buydu aslında. Resimlerim çocukluğumun geçtiği, annemin köyü olan Demo’ya, kırsala, bozkıra, hayvanlara, anız tarlalarına özlem duygusuyla çıktı. İstanbul’a ilk geldiğim yıllarda hayvan ve şiddetle ilgili resimler yaptım; yüksek lisanstaki eser metnimde de bu konulu seriden resimlerimi anlatmıştım. Bu resimlere hayvan sürüleri, kompozisyonları, sade, yalın manzaralar, bozkır, uçsuz bucaksız tarlalar eşlik etmeye başladı. Sonra şunu fark etmeye başladım, resimlerimde insanları etkileyen şey içselleştirdiğim bu özlem duygusu, samimiyetti aslında.

 

Bugüne kadar nerelerde hangi sergileriniz oldu ve gelecekte nerelerde olmasını planlıyorsunuz?

2006 yılında lisanstayken ilk kişisel sergim olmuştu. 2015’te Diyarbakır’da “Hebun” (var olmak) adlı ikinci kişisel sergim oldu. 2021 yılında Galeri 77 bünyesinde İstanbul’daki ilk kişisel sergim “Güllerin Ovası” ve yine Galeri 77’de 2023’te “Rüya Bitti Kırmızı Ceket” adlı İstanbul’daki ikinci kişisel sergim oldu. Gelecekte nerede olacağını süreç ve çalıştığım galeri belirleyecektir.

 

Nelerden beslenirsiniz, nelerden ilham alırsınız?

Aslında daha önceki sorularda nelerden ilham aldığımı da söylemiş oldum. Çocukluğumun geçtiği Demo köyü, o köyün coğrafyası, doğası, hayvanlar, özlemler, duygular, anılar, hikâyeler…

 

Genç bir sanatçı olmanın ne gibi zorlukları var sizce ve diğer gençlerin yollarını açmak için neler yapılabilir? Fikirleriniz rica ediyorum.

Sanatçı olarak farklı disiplinlerde işler ortaya koyuyoruz. Ürettiğimiz bu işleri bir şekilde izleyici karşısına çıkarmamız gerekiyor, paylaşabilmek için. Bunu da yolun başında olan genç sanatçılara yönelik belli başlı etkinlikler (Mamut Art, Bazaart, Base… gibi) sağlıyor. Maalesef genç sanatçıların kendilerini gösterebilecekleri platformlar bu gibi etkinlikler. Yoksa galeri sanatçısı olmak daha da zorlaşıyor. Galeri sanatçısı olunmadığı zaman ise büyük etkinliklere, ulusal fuarlara (Contemporary, Art Weeks…), uluslararası fuarlara katılabilmek bireysel sanatçı olarak çok zor. Gençlerin yollarını açmak için, genç sanatçıların işlerini gösterebileceği etkinliklerin sayısı artırılabilir.

 

Genel olarak aynı temaları işlemeyi mi tercih edersiniz yoksa tamamen başka temalar da var mı ya da olacak mı?

Resimlerimin temaları, kullandığım sarı rengin tonları paralelinde aslında teknik kısmı da izleyicide merak uyandırıyor. Bu süreç uzun bir zamana yayıldı ve sürekli deneysel olarak yeni bir şeyler eklendi (taramalar, noktalamalar, ton farklılıkları gibi…). Kendime mal ettiğim bu teknik aslında imzam haline geldi. Tabii teknik olarak bir şeyleri değiştirmeyi düşünmüyorum. Hâlâ yeni bir şeyler deniyorum ve resimlerimi daha da kusursuz bir noktaya taşımayı düşünüyorum. Resimlerimdeki temalar tabii ki değişiyor ve bu da sürece yayılıyor aslında. Hayvan ve şiddet, hayvan sürüleri kompozisyonlarına en son hikâyeler de eklenmişti. Şimdilerde ise net olmamakla birlikte yine geçmişteki özlemlerimle, anılarımla ilgili kısa yazılarım var; bu yazılarımı resmetmeyi düşünüyorum, çünkü bunlarla ilgili hiçbir görsel yok. Bu soyut düşünceleri, duyguları, yaşadığım o güzel anıları resmetmek istiyorum. “Dönüş”, “Benim İnandığım Tanrının Öküzleri: İno ile Şewder”, “Paleye Dawin” (Son Hasat) adlı resimlerim tam da bu şekilde ortaya çıktı. Yazılarımın resmedilmesiydi.

Mutlu musunuz?

Hayatımız kelebek etkisi gibi ve dönüm noktalarımız var. Hayatımda kötü olduğunu düşündüğüm dönüm noktaları aslında sanki daha önceden planlanmış gibi kariyerime, hedeflerime olumlu yansıdı. Resim yapmaktan kopmadığım için mutluyum.

 

En büyük hayaliniz ya da hayalleriniz nedir?

Alanımla ya da kariyerimle ilgili birçok hayalim gerçekleşti diyebilirim. İşlerimin uluslararası platformlarda da yer almasını isterim tabii. Annem; köyü, doğayı ve hayvanları inanılmaz seviyor. Galiba benim doğa sevgim de oradan geliyor. Annemle ortak hayalimiz hayvanların olduğu, bahçeli, çiçekli, böcekli bir ev yapmak. Sürekli bunla ilgili hayaller kuruyoruz ve “fareler ve insanları” oynuyoruz. Aslında “Fareler ve İnsanlar I”, “Fareler ve İnsanlar II” ve “Dönüş” adlı resimlerim de bu hayallerimizi yansıtıyor. Son zamanlarda gerçekleştirmeyi düşündüğüm en büyük hayal bu sanırım.

 

Sizi ilk kim, nerede, nasıl keşfetti?

Ortaokuldayken resim öğretmenim Betül Babacan keşfetmişti. Hâlâ görüşür konuşuruz; ama profesyonelliğe geçişim Galeri 77 diyebilirim.

 

Yeteneğinizi ve tecrübelerinizi öğrencilere aktarmak, onlara da öğretmek konusunda neler düşünürsünüz?

Resim yaparken sürekli düşünüyorum; yapacağım bir sonraki resmi, resimleri, hayallerimi, anılarımı, geçmişimi. Bunların yanında sanat sürecimi akademik olarak değerlendirmeyi de düşünüyorum. Üretim sürecinde kendimce önemli olduğunu düşündüğüm, sürekli disiplinli çalışmanın dışında iki şey var: Birincisi, sanatçının kendini tanıması, keşfetmesi, derdini bulması (bizi biz yapan genel, özel durumlar, köklerimiz, kültürümüz, değerlerimiz… birçok şey içine giriyor); ikincisi ise bize hitap eden malzemeyi bulmak ve bu malzemenin dilini çözmek. Bu dili çözmeden resim yapmaya girişmek sağlıksız bir çaba gibi geliyor bana.

Yazar Hakkında /

Ankara doğumlu olan Sinem Yıldırım; ilk, orta ve lise eğitimini İzmir'de tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunudur. Çeşitli dizi ve yapımlarda yer almıştır. İki kız çocuğu annesidir.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.