Yasaklı Apartman ve Ekolojik Kadın Köyü
“Yasaklı Apartman” romanının yazarı Hüzün Yücel; kitabını, yaşadığı deneyimi ve ardından ortaya çıkan “Uluslararası Ekolojik Kadın Köyü Projesi”ni yaptığımız röportajla paylaşıyor…
Yasaklı Apartman romanında özgürlüğünden ve çalışma ortamından vazgeçmeyen, sorunları hep tek başına üstlenen mücadeleci, çalışkan ve yalnız bir kadının hayatını tüm acımasız gerçekliğiyle anlatıyor; Hüzün Yücel… Pek çok kurum ve kuruluştan ödüller alan Yasaklı Apartman, artık kadınların umutsuz ve karanlık dünyalarına renkli kapılar açan mucizevi sihirli değnek oluyor. Çünkü şiddet mağduru, tutunacak dalı olmayan, aile ve yakınlarından destek göremeyen, kendi ürettikleriyle var olmaya çalışan kadınların ekonomiye kazandırılması amacıyla kurulacak olan “Uluslararası Ekolojik Kadın Köyü’’ çaresiz kadınlara cennet mahal bir yaşam alanı imkanı sunarak Türkiye’de ve dünyada bir ilk olacak.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
27 yıllık gazeteciyim. Mesleğe Sabah Gazetesi ile başladım. Sırasıyla Milliyet, Günaydın, Yurt Haber Ajansı, TV5, TVNET, Flash TV, Tek Rumeli Televizyonu, Türkiye Haber Ajansı gibi seçkin kurumlarda mesleğimi icra ettim. Haber Koordinatörü olarak www.haberhabere.com’da mesleğime devam ediyorum. Hayatım polis telsizinden geçen olayları dinlemek ve vuku bulan olaylara ilk giden olma yarışı ile geçti. Onca yıl boyunca Türkiye tarihine geçmiş tüm sıcak gündemi yakından takip ederek haber yaptım. TBMM’de soru önergesi verdirecek birçok özel haber yaptım. Kısacası, mesleğimden öğrendiğim tek bir şey var, o da “İnandığın davadan asla vazgeçmeme” inancı oldu.
Yazmayı seviyorsunuz, nasıl başladınız?
Meslek hayatım boyunca pek çok kez kitap yazmaya niyetlendim ancak şartlar bir türlü olanak tanımadı. Sabah Gazetesi’nde muhabirliğe ek olarak “Gönül Abla” köşesine gelen mektuplara cevap yazıyordum, o köşe ile ilgileniyordum. Geçen onca yıla rağmen sakladığım bu mektupları bir kitapta toplamak istedim ama kısmet olmadı. Polis adliyeciyiz biz, orada tanıklık ettiğim hikayeleri yazmaya niyetlendim ama nedense denemelerim hep yarım kaldı. Ancak yıllar sonra hayatımda gelişen bazı olumsuzluklar, “Yasaklı Apartman” kitabının yazımına zemin hazırladı. Eşimden ayrıldım, işsiz kaldım, yani darbeler üst üste geldi. Zor bir süreçti benim için, acilen bir ev bulup yerleşmem lazımdı. O dönem Flash TV’de çalışıyordum. Bir an önce kendime ait bir dünya kurmak, çocuklarımı da yanıma almak niyetindeyim. Haber merkezinde birlikte çalıştığım bir arkadaşım bana Beyoğlu’nda annelerine ait bir daireleri olduğunu ve bana da uygun bir kira bedeline verebileceklerini, ancak apartmanda sıkıntılı komşular olduğunu söyledi. Daireyi görmek isteyip istemediğimi sordu. Düşünmeden kabul ettim. Bir de denize düşen yılana sarılır misali reddedecek lüksüm yoktu.
Sanırım aksiyon filmi gibi bir apartman?
Aksiyondan çok gerilim platosu demek daha doğru olur. Tam anlamıyla bir kabusun ortasına düşmek diyebiliriz. Gerçi arkadaşım beni bu konuda uyarmıştı, ancak öz güvenim o kadar kuvvetliydi ki gözüm bir şeyi görmedi. Sonuçta, “Bir komşu ne kadar sorunlu olabilirdi ki? En nihayetinde bir orta yol bulunur” diyerek daireye yerleştim. Apartman fena hem de ne fena, yerleştiğim an itibariyle başladı kabus… Gerilim filmlerindeki o karanlık, köhne ve pis apartmanlar gibi apartmandaki kahramanların da hikayeleri kırık döküktü.
Hikayede ilginç komşu profilleri var, öyle değil mi?
Hem de nasıl… O nedenle kitaptaki kahramanların isimlerini ve çalıştıkları kurumları afişe etmek istemedim. Bu nedenle de kahramanların isimlerini değiştirerek yazdım. Giriş katının altında ve en üst katta o sorunlu komşu yaşıyor. Apartmanda bir üniversitenin öğretim görevlisi kardeşi ile birlikte yaşıyor. Yan dairede bir banka müdürü var ve bunların hepsi mülk sahibi. Bir konsoloslukta görevli ateşe kız arkadaşı ile oturuyor. Onun bitişiğinde popüler bir tiyatrocumuz var. Benim bitişik komşum ise, savcının üniversiteye giden oğlu. Bir yazar oturuyordu üst katta, olup bitenlere dayanamayınca evi yarı fiyatına satıp ayrıldı. Böyle bir apartmanda kök söktüren ve kanunları hiçe sayan kötü niyetli bir kadın herkesin hayatını kabusa çevirdi.
Bazen kader sizi her adımda çelmeleriyle yıkmaya çalışır ya, işte öyle bir dönemdi. Korkunç bir ayakta kalma sınavıydı sanki. Çünkü her gün ayrı bir olay yaşanıyor, her gün ayrı bir kabusa uyanıyorsun. Bunun üstüne kabus apartmanına taşındıktan birkaç ay sonra işsiz kaldım. Dedim ki; dibe vurmak böyle bir şey sanırım, çaresizlik böyle bir şey… Korkunç geçen bu üç yıl belki de ömrün en unutulmaz, en acı zaman dilimiydi. İşsizlik ve parasızlık ne yazık ki beni oraya mahkum etti. Problemli komşu sadece beni değil, tüm apartman sakinlerini rahatsız etmeye devam ediyor bu arada.
Nasıl geldiniz üstesinden?
Herkesin yakından tanıdığı ünlü bir haber spikeri arkadaşımın
önemli katkısı oldu. Kendisiyle çok yakın görüştüğüm, çok sevdiğim değerli dostum beni hiç yalnız bırakmadı. En önemlisi de, bu eserin ortaya çıkmasında önemli etkisi oldu. Değerli dostum o apartmanda beni hiç yalnız bırakmadı. Olaylara ve sürece tanıklık etti ve kalemimin iyi olduğunu söyleyerek bunları mutlaka bir kitapta toplamam gerektiği konusunda ısrar etti. Aynı zamanda kitabın oluşum sürecinde de bana çok destek oldu. Apartmanda yaşayan bir komşum vardı. Van’dan aşiretten kaçıp, İstanbul’a gelmiş ve o apartmanda yaşıyordu. Şiddet görüyordu, hem de en ağırından… Bir gün öldüğü haberini aldım ve bu olay beni çok etkiledi, çok üzüldüm, benim için çaresizliğin son noktasıydı bu gelişme. Çünkü benden yardım istemişti ama onu kurtarmaya gücüm yetmedi. “Yasaklı Apartman”ı yazmaya da o gün karar verdim. Onun için, onun gibi hayata bir sıfır yenik başlamış, şiddet gören, ezilen tüm hemcinslerim için kaleme aldım bu kitabı. İnsanlara onursuz yaşamı dayatan, en iğrenç koşulları sunarak insanlara kötü muamele yapan bu insanların yaptıklarını yanına bırakmamak için mücadeleye başladım.
“Yasaklı Apartman”, projeniz için milat oldu sanırım. Biraz da ondan bahseder misiniz?
Evet, çıkış noktamız Yasaklı Apartman oldu. Kitabı yazarken o apartmanda geçen süreçte etrafım kalabalıktı ama bu kalabalığın içinde yalnızdım. Derdimi, sıkıntımı anlatacak, paylaşacak kimsem yoktu. Olsa da anlayamıyorlardı. Neden bu apartmandasın, neden çıkmıyorsun, sorularıyla sıkça karşılaştım. İşsizlik, ekonomik sıkıntılar ve sorunlarıma ailemi karıştırmak istememem sebebiyle üç yıl geçirmek zorunda kalmıştım. Bu zaman diliminde de kapısını çalacak ve yardım isteyecek kimseyi bulamadım. Bir kapı olmalıydı… Fakat yoktu… Uluslararası Ekolojik Kadın Köyü projesi işte böyle doğdu. Kendini yalnız hisseden ve destek bekleyen kadınların gidebilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri, biçimlendirilmeden ya da dışlanmadan tamamen dünya normlarıyla uyumlu bir özgür ifade ortamı bulabilmeliydi. Bu köy kadına umut olmalıydı. İşte bu düşünce beni bugüne taşıdı.
Proje ne aşamada?
Aslında proje bir anlamda başladı sayılır. Mimari projesi Yrd. Doç. Dr. Yüksek Mimar Gülay Yedekçi tarafından hazırlandı. Proje kadınlara kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için destek sağlamayı amaçlıyor. Sürdürülebilir ve erişilebilir tasarım ilkeleriyle hazırlanan proje sevgili Gülay Yedekçi’nin tanımıyla kadınlarımıza cennet mahal bir yaşam alanı imkanı sunuyor. En kısa sürede projeyi hayata geçirmeyi hedefliyoruz.
Proje Türkiye’nin her bölgesinde uygulanacak mı?
Evet, proje her bölgeyi kapsayacak. Özellikle de aile yapısında bir değişim olmasını asla istemiyoruz. Hatta aile yapısını güçlendirmesini planlıyoruz. Akut şiddete maruz kalmış kadın zaten devlet tarafından her türlü olanak sağlanarak koruma altına alınıyor. Bizim proje de akut şiddet dışında sadece eşi ölmüş, kimsesi olmayan ya da destek görmeyen, okuyamayan, geliri olmayan, koruma altına alınan ancak 18 yaş sonrasında kurum dışı kalan dezavantajlı kızlarımız ve muhtaç kadınlarımızı hedefliyor. Proje hayata geçtiğinde sığınma evlerinin yükünü hafifletecek. En önemlisi de, kadın emeğini ekonomiye dönüştürerek, kadının toplumdaki yerini güçlendirmeyi hedefliyoruz. Onu, ayaklarının üzerinde durabilecek konuma getirmeyi hedefliyoruz.
Projenin başarıyla sonuçlanması için kimlerden ne tür destekler bekliyorsunuz?
Yüksek egolardan arınarak dünyaya sevgiyle bakmamız gerekiyor. En önemlisi de, her şeyi devletten beklememeliyiz, bizlere de çok iş düşüyor. El ele verip sorunlarımıza merhem olmalıyız. Ancak o zaman altyapısı sağlam güçlü toplum oluruz. Yeniden sevmeyi, gülümsemeyi ve merhametli olmayı öğrenmeliyiz.