Uzm. Dyt. Pelin Polat Duygusal Yeme Bozukluğu
Beslenme ve psikolojinin ayrılmaması gereken bir bütün olduğunu belirten Uzman Diyetisyen Pelin Polat, duygusal yeme bozukluğunu ele alarak ORAC değerinin önemine değiniyor ve bağışıklık güçlendirici bir tarifi de MAG Okurlarıyla paylaşıyor.
Öncelikle kendinizden bahsederek başlar mısınız? Eğitimleriniz, çalışmalarınız nelerdir?
İlkokuldan beri hayal ettiğim meslek diyetisyenlikti. Üniversite sınavında tercihlerimin hepsi de tıpkı hayallerim gibi “Beslenme ve Diyetetik”ti. Hayalini kurduğum mesleği yapmaktan büyük zevk alıyorum ve danışanlarımı çok seviyorum. Her danışanım ile ayrı bir diyaloğum var. Hepsi kendi özelinde ayrı bir hikâye ama genele baktığımda da kocaman bir ailem var. Üniversite eğitimimi tamamlar tamamlamaz psikoloji alanında yüksek lisans yaptım. Özel ilgi alanım olan “duygusal yeme bozukluğu” üstüne çalışmalar yaptım ve yapmaya da devam ediyorum. Danışanlarıma hizmet verirken beslenmeyi bir bütün halinde inceliyorum, çünkü bu iki bilim dalı birbirinden ayrılamaz. Şu an ise Ankara Çayyolu’nda kendi ofisimde yüz yüze hizmet veriyorum. Aynı zamanda il dışı ve yurt dışında da Türkçe ve İngilizce seçenekleri ile online hizmet vermeye devam ediyorum.
Kişiler hiçbir açlık hissi duymamasına rağmen gıda alımına yönelebiliyor. Bunun sebebi nedir?
Duygusal yeme bozukluğuna sahip kişiler fizyolojik açlık dışında, ihtiyaç duymadığı halde besin alımına yönelebilmektedir. Bu noktada psikolojik faktörlerin araştırılması büyük önem taşımaktadır. Beslenme ve psikoloji ayrılmaz bir bütündür. Duygusal yeme bozukluğunda ise kişi stresini veya duygularını yemek yiyerek bastırmaya çalışmakta ancak, bu durum kişinin stres faktörünü azaltmadığı gibi zincirleme şekilde “streslendim-yemek yedim-kilo aldım-daha çok streslendim” gibi bir döngüye sebebiyet vermektedir. Bu stresör faktörler çok değişken olabildiği gibi, kişinin stresör faktörlere tepkisi de değişkenlik göstermektedir. Ben de temeldeki stresör faktörler ile oluşan yeme bozukluğundaki bu döngüyü kırmak adına çeşitli yöntemler uygulamaktayım. Bunu yaparken de danışanlarımla sürekli irtibat halinde olmak ve onlara bu güveni sağlamak temel prensibimdir.
Duygusal yeme bozukluğu hangi durumlar sonucunda ortaya çıkabiliyor? Bunu bir “duygusal yeme” olarak tanımlayabilmek için hangi davranışları ele alıyorsunuz? Bu durumun ortaya çıkmasının kan değerleriyle bağlantısı nedir?
Yeme bozuklukları hem fiziksel hem de zihinsel sağlığımızı etkileyen, beslenme davranışının büyük oranda bozulduğu, yemek yeme isteğinin fiziksel açlıktan ziyade düşüncelere göre şekillendiği psikiyatrik bir problemdir. Duygusal yeme teorisi, olumsuz duyguların yemeyi tetikleyebileceğini, çünkü yemek yemenin olumsuz duygu yoğunluklarını azaltma kapasitesine sahip olduğunu belirtir. Duygusal yeme bozukluğu, yeme davranışlarını kontrol etmekte zorlanan birçok insanı etkileyen bir durumdur. Burada odaklanılması gerekilen tek süreç yakın zaman değildir. Çocukluk ve bebeklik dönemindeki yaşananlar da bu durumu etkileyebilmektedir. Örneğin; bebeklik çağında yeterli düzeyde anne sütü almayan bir bebeğin, yetişkinliğinde ağız yolu ile bu eksikliği gidermeye çalıştığı görülebilmektedir. Bu durumu ayrıntılı açıklayacak olursak; bebeklerin gereksinimleri ve bu gereksinimleri karşılama metotları “oral bölgeden” temin edilir, bu sebeple yatırım tamamen bu alan üzerine yapılır. Bu süreçte emme eylemi, anne ile kurulan bağı fiziksel düzlemde yaşatan bir yöntemdir. Anne memesinin; bebeği besleyen, doyuran ve güvende hissettiren ilk obje olduğunu söylemek mümkündür. Freud, bebeğin süt içerken sadece fiziksel doyumun değil, aynı zamanda benliğinin de aktarıldığı bir benzetme yapar. Ona göre emme eylemi, sadece süt içmekle kalmaz, aynı zamanda kendi benliğini oluşturma sürecidir. Bu durum, birçok psikanalist tarafından “süt aracılığıyla aktarılan benlik” olarak ifade edilir. Freud’un psikoseksüel gelişim teorisine göre, “oral dönem” olarak adlandırılan ilk evre, sıfır ila iki yaş aralığına denk gelir. Bu dönemdeki yetersizlikler, yetişkinlikte yeme bozuklukları, tütün tüketimi, tırnak yeme gibi olumsuz davranışları tetikleyebilir.
Duygusal yeme davranışını ölçmek için kullanılan öz-bildirim türü ölçekler çeşitli sorular ve ifadeler içerir. Bu ölçekler, katılımcının kendisine yönelik olan duygusal yeme davranışlarını tanımlamasını sağlar. Örneğin, “Stres yaptığımda yemek yerim” veya “Üzüldüğümde çok fazla yemek yerim” gibi ifadeler öz-bildirim türü ölçeklerde kullanılabilir. Duygusal yeme davranışının öz-bildirim türü ölçekler ile değerlendirilmesi, bireylerin duygusal yeme davranışıyla ilişkili sorunları tanımlamasına ve anlamasına yardımcı olur. Bu ölçekler, bireylerin kendilerine dikkat etmelerini ve duygusal yeme davranışlarını fark etmelerini sağlar. Ayrıca, duygusal yeme davranışının şiddeti, sıklığı ve etkisi hakkında detaylı bilgi sağlar.
Duygusal yeme bozukluğunu etkileyen faktörler arasında genetik, uyku, diyet yapma deneyimleri, glutensiz beslenme (duygusal yeme bozukluğunu arttırdığı yönünde çalışmalar var), stres, anksiyete, COVID-19, depresyon, menstrual döngü, mutlu olma durumu, fiziksel aktivite, kafein, bipolar bozukluk, çocukluk dönemi, sosyal medya kullanımı, sosyal modelleme, ebeveyn modellemesi, toplumsal ve kültürel etkenler bulunmaktadır. Kan testleri ise bireyin genel sağlık durumunu değerlendirmek için kullanılabilir; ancak, bu testlerin sonuçları duygusal yeme bozukluğu tanısını koymak için kullanılmaz. Bu tür durumlar için genellikle psikolojik ve davranışsal değerlendirmeler gereklidir. Duygusal yeme bozukluğu genellikle obezite, kilo alımı, diyabet gibi sağlık sorunlarına neden olabilir. Bu sağlık sorunlarıyla ilişkili olarak, kan değerlerinde değişiklikler görülebilir.
Antioksidan değeri yüksek besin ne demektir? Besinlerin antioksidan gücü nasıl belirleniyor?
Antioksidan besinler; biyolojik sistemlerde oksidatif stresin neden olduğu potansiyel hücresel hasarı azaltma kapasitesine sahip olan ve reaktif oksijen türlerini nötralize eden özel biyokimyasal bileşenlerdir. Bu besinler genellikle vitaminler (örneğin; C vitamini ve E vitamini), mineraller (örneğin; selenyum ve çinko), flavonoidler, karotenoidler ve diğer polifenoller gibi çeşitli kimyasal sınıfları içerir. Antioksidan besinler, hücresel homeostazın korunmasına katkıda bulunarak, sağlığı optimize etmeye yönelik önemli bir rol oynarlar.
Besinlerin antioksidan gücü, genellikle laboratuvar testleri kullanılarak belirlenir. Bu testler, gıdalardaki antioksidan kapasitesini ölçmeye ve oksidatif strese karşı direnci değerlendirmeye yöneliktir. Buna örnek verecek olursak; ORAC (Oxygen Radical Absorbance Capacity) testi, gıdanın oksidatif stresle mücadele eden kapasitesini ölçer. Bu test, bir gıdanın içindeki antioksidanlar tarafından serbest radikallerin nötralize edilme miktarını belirler. Bu konuda interdisipliner olarak yürüttüğüm çalışmalar yurt içi ve yurt dışındaki kongrelerde de sergilenmeye hak kazanmıştır.
ORAC değerinin önemi nedir? Besinlerden birkaç örnek verebilir misiniz?
ORAC, bir testin sonucu olarak ölçülen antioksidan kapasitesi terimidir. Bir besinin içindeki antioksidan kapasitesini ölçer. Bu, gıdanın vücuttaki serbest radikallerle mücadele etme yeteneğini yansıtarak oksidatif stresle ilişkilendirilen hücresel hasarı azaltma potansiyelini gösterir. ORAC değeri yüksek besinlere örnekler: Kuşburnu, zerdeçal, maydanoz, ahududu, armut, bitter çikolata, kuru erik, nar, sarımsak, kuru üzüm, kekik, fındık, karanfil, böğürtlen, çörek otu.
Kış ayında bağışıklık güçlendirici, ORAC değeri yüksek tarifimi de sizlerle paylaşmak isterim:
Bir kupa sıcak suya bir tatlı kaşığı kuşburnu, bir ya da iki adet karanfil, bir ince dilim taze zerdeçal, bir çay bardağı doğal üzüm suyu ve yarım çubuk tarçın ekliyoruz. İki ya da üç dakika demlendikten sonra içmeye hazır.
Duygusal yeme bozukluğunda, döngüyü kırmak için neler öneriyorsunuz?
Duygusal yeme bozukluğu tedavisinde, kişinin kendine karşı daha nazik olması ve kendini daha iyi hissetmesi için kendine değer vermesi de önemlidir. Stresi azaltmak, uyku düzenini sağlamak, hobi edinmek, egzersiz yapmak ve sosyal destek almak, tedavi sürecinde yardımcı olabilecek diğer yöntemlerdir. Yeme bozukluklarında bilinen ve uygulanan en etkili psikoterapi yöntemi ise bilişsel davranışçı terapidir. Terapinin hastalar üzerindeki tedavi edici etkisini ancak gerçekten kendilerini terapiye adarlarsa ve isterlerse görürüz. Önemli olan, duygusal yeme bozukluğuyla mücadele eden bireylerin profesyonel yardım alarak, kendilerine uygun tedavi planını belirlemeleri ve süreci destekleyici bir ortamda ilerletmeleridir. Unutmayın, sağlıklı bir vücut imajı ve beslenme alışkanlıkları oluşturmak için doğru destekle, duygusal yeme bozukluğunun üstesinden gelebilirsiniz.