Uzm. Dr. Barış Günaydın Kozmetik Dermatoloji
Kozmetik dermatoloji alanında hizmet veren Uzm. Dr. Barış Günaydın, bir felsefe öğesi olarak estetiği ele alıyor ve tedavilerinde benimsediği yaklaşımı MAG Okurlarıyla paylaşıyor.
Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz? Eğitimleriniz, uzmanlık alanlarınız neler?
Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesinden 2014 yılında mezun oldum. Dermatoloji (Deri ve Zührevi Hastalıklar) ihtisasımı Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalında tamamladım. İhtisasım boyunca ve sonrasında hocalarımın da desteğiyle kozmetik dermatoloji alanında çalışma ve kendimi geliştirme fırsatım oldu. Türkiye’de kozmetik dermatoloji alanında hizmet veren ve eğitimimde emeği olan çok değerli dermatoloji profesörleri ile uzun süreler birebir çalıştım.
Hangi hizmetleri veriyorsunuz?
Kozmetik dermatoloji alanında çalışıyorum. Özellikle botoks, dudak dolgusu, burun dolgusu, göz altı ışık dolgusu; alın, şakak, elmacık, burun kenarı dolgusu, çene ve jawline estetiği, ip askı; yaşlanma karşıtı, kırışıklık azaltıcı, deri sarkıklarını azaltmaya yönelik, deri kalitesini arttıran, saç dökülmesi karşıtı mezoterapiler ve PRP uygulamalarında tecrübeliyim.
Yirmili yaşlarımın başından beri insan yüzlerini analiz eder, estetik unsurlarını değerlendirir, bilgisayar programlarında yüzlerle oynardım. Bir hasta bana “yüzünün estetik olarak değerlendirilmesi ve estetik değerini arttıracak işlemler” talebiyle geldiğinde severek ve ilgiyle değerlendiriyorum; ancak, burada hastanın hekimden bunu talep etmesi çok önemli. Hiçbir zaman bu taleple gelmeyen bir hastada yüz analizi yapmadım. İnsanlar olarak sosyal varlıklarız ve sosyal yaşantımızı etkileyen çok fazla unsur var. Estetik değerimiz bunlardan biri olabilir ancak, bunun dışında; iletişim becerimiz, eğitimimiz, kültürümüz, bilgimiz, mesleki bilgi ve becerilerimiz, koşullara olan alışkanlıklarımız, duygu durumumuz ve tüm bunların bir sentezi olarak ortaya çıkan özgüvenimiz sosyal hayatımızı belki de estetiğimizden çok daha fazla etkiliyor. Örneğin; yüz elemanlarımızdan biri estetik kriterlere tam anlamıyla uymuyor olabilir veya yüzümüzde çocukluğumuzdan kalan bir iz olabilir. Hasta bu özelliklerini “sahiplenecek” ve olduğu gibi kabul edecek öz güvene sahipse, bunların varlığından rahatsız olmasını beklemeyiz. Tabii burada şu ayrımı yapmak gerekir: Görmezden gelmek ve sahiplenmek aynı şeyler değildir. Ayrıca bu özelliklerini olduğu gibi kabul eden bir hasta, pekâlâ estetik değerini arttırmaya yönelik bir tedavi isteyebilir; fakat bunu, onu derinden etkileyen ruhsal bir durumun neticesi olarak talep etmez.
Bir felsefe fenomeni olarak estetikten bahseder misiniz? Estetikte “altın oran” nedir?
Estetik, felsefenin güzelliğin doğasını inceleyen dalıdır. “Neye güzel diyoruz?”, “Güzel olan şey nesnenin kendisi midir?”, “Algılayan kişiye bağlı faktörler ne derecede estetik algıya etki eder?” gibi sorularla ilgilenir. Güzel olan, bireyde tatmin edici duygular uyandıran ve zevk verendir. Güzellik çirkinlikle doğrudan ilişkili olup çirkinlik olmadan güzellik var olamaz. Ben nesnede bireylerin çoğunluğunda “hoşa gitme” duygusunu uyandıracak birtakım evrensel özelliklerin varlığına inananlardanım. Bu duygunun nesnede bulunan “belirli” özelliklerin algılanmasıyla tetiklenmesi, örneğin genetik ve çevresel, kültürel faktörlerle ortaya çıkıyor; ancak, hangi nedenle ortaya çıkarsa çıksın bu özellikler çok yaygın bir biçimde tüm dünya insanları tarafından kabul görüyor. Örneğin; belirgin bir çene ve çene hattı, dünyanın neresine giderseniz gidin -yüzün diğer elemanlarıyla uyum içinde olması kaydıyla- yüzün estetik değerini arttıran unsurlardan biri olarak değerlendirilir.
Altın oran teoremi, yüzün estetik elemanlarının boyutlarına ve birbiriyle olan uyumuna dair bir referans sistemi. Tabii ki yüz estetiği tek bir referans sisteminin açıklayamayacağı kadar kompleks ve çok fazla elementin etkisiyle var olan bir kavram. Benim kesinlikle objelerin ancak “altın orana uyduklarında” estetik olabileceğini düşünen bir bakış açım yok. Yüz estetiği açısından bakarsak da altın orana uymayan ancak son derece estetik kabul edebileceğimiz birçok örnek mevcut; fakat estetik elemanların boyutlarını ve şeklini değiştirmeye yönelik bir uygulama yaptığımızda çok hassas parametreler ile oynamış oluyoruz ve planlamamızın objektif bir “referans sistemi” ile yapılması gerekiyor. Altın oran teoremi, hekime böyle bir referans sistemi sağlaması açısından değerli. Bu, hem uygulayıcının yarattığı etkiyi yüzün tamamında oluşturacağı sonuç açısından değerlendirebilmesi için hem de hekimin hasta beklentileri ve istekleri açısından hastayla interaktif bir iletişim kurarak ortak bir paydada buluşması için önemlilik arz ediyor. Örneğin; sadece “üst dudağına dolgu” isteyen hastalarımız oluyor. Çok belirgin orantısızlıklar hariç yalnızca üst dudağa yapılacak dolgu alt-üst dudak oranını önemli derecede bozacağı için hastaya bu bilginin önceden verilmesi ve tedavinin bu doğrultuda planlanması gerekiyor.
Kozmetik dermatolojide sizin yaklaşımınız nedir? Kozmetik sürecini nasıl planlıyorsunuz?
Bir hasta kozmetik tedavi talep ettiğinde ben bunu neredeyse her zaman bir sürece başlangıç olarak görürüm ve hastayı da bu şekilde bilgilendiririm. Tek seferde yaptır-çık yaklaşımıyla gerçekleşen tedaviler ideal olarak tanımlayabileceğimiz sonuçları vermiyor, çünkü derimiz ve yüz anatomimiz dinamik ve plastik, yani değişen ve şekillenebilen yapılar. Zamanın etkisiyle değişiyor, dış etmenlere bağlı olarak değişiyor ve uygulanan tedavilere bağlı olarak değişiyor. Sadece bizim gördüğümüz yüzeydeki değişiklikler de olmuyor, tedavilerimiz genellikle daha derindeki yapıların da şekillenmesini uyarıyor. Kozmetik uygulamalarla “bir anda yapılan belirgin değişiklikler” yüzümüzün değişime uyum sağlamasını zorlaştırıyor. Bu da ödemden tutun ciddi yan etkilere kadar birtakım sorunlarla karşılaşmamıza neden olabiliyor. Dolgu uygulamalarında ise yan etkilerden ziyade, yüze ve yüz elemanlarına istediğimiz şekli verebilmemiz için her zaman yavaş yavaş ilerlememiz gerekiyor, çünkü uygulama yaptığımız doku ilk başta dolguyu kabul edebilecek fiziksel özelliklere sahip değilken, tekrarlayan seanslar sonucu şekillendirilebilirliği artıyor. Böylece hem daha hassas bir şekillendirme yapabiliyoruz, hem de daha tatmin edici ve kalıcı sonuçlar yakalayabiliyoruz. Bu noktada hasta-hekim iletişimi çok önemli. Hastalar genellikle çarpıcı sonuçlara bir anda ulaşmak istiyor. Ben uygulanacak bir kozmetik tedavide hastalarımdan bana güvenmelerini bekliyorum, süreç boyunca da onların yanında yer alıp özveriyle destek oluyorum.
“Dr. Barış Tekniği” olarak adlandırdığınız dudak dolgusu yönteminden biraz bahseder misiniz?
Dr. Barış Tekniği aslında sadece dudak dolgusu tekniğim için değil, uyguladığım tüm kozmetik tedavilerde kapsamlı teorik bilgi, farklı yaklaşımların sentezi ve tecrübelerim ile ortaya çıkardığım, beni farklı kılan tekniksel yaklaşımımı belirtmek için kullandığım bir slogan oldu. Belki de en çok dudak dolgusunda ön plana çıktığı için dudak dolgusu tekniğimle özdeşleşti. Bu, temel olarak dudağa uygulanan dolgunun dudağı sadece “şişirmek” yerine dudağa “şekil vermek” için kullanılmasını amaçlayan bir teknik. Bir nesneyi sadece büyüterek estetik yapamazsınız. Nesnenin şekli, kıvrımları, uzunluğu, simetrisi, orantısı, uyumu gibi çok fazla faktör estetik değerini etkiliyor. Dudağın sadece “boyutunu” büyütmek için tek bir noktaya enjekte edilen yüksek miktarda dolgu, dudak gövdesinin öne doğru bombeleşmesine neden olarak “ördek dudak” olarak tarif edilen, dolgu olduğu anlaşılan ve doğal görünmeyen sonuçlar ortaya çıkmasına neden oluyor. Dr. Barış Tekniği ile hem dudağın estetik parametrelerine yönelik daha bütünsel bir tedavi yaklaşımı sunarken hem de daha doğal sonuçlar ortaya çıkmasını sağlıyorum.