Samimi Bir Ses Seda Akgül
Birbirinden renkli isimleri konuk eden başarılı TV sunucusu Seda Akgül yeni çıkardığı kitabı “Dişilik Mi Kişilik Mi?” ile kendinden söz ettiriyor. Kadın erkek ilişkileri üzerine yazdığı bu kitabın yankıları süredursun biz Akgül’ün özel yaşamı ve kariyer hedefleri ve hayvanlara olan sevgisi ile ilgili kahkahalar eşliğinde samimim bir röportaj gerçekleştirdik.
-Sizi başarılı televizyon programlarınızla tanıyoruz, televizyon dünyasına nasıl adım attınız?
TRT’nin spikerlik sınavlarına girdim ve 1998 yılında TRT’de spiker olarak bu işe başladım. TV8’in kuruluşundan sonra da oraya transfer oldum. Burada çok uzun bir dönem çalıştım, bir kanalın kuruluş aşamasında program dairesinden ana haber spikerliğine kadar her bölümünde çalışarak önce kendimi geliştirdim sonra da olgunluk dönemimde kendi projemle Star TV’ye transfer oldum ve halen Star’da çalışmaya devam ediyorum. Benim hayatta yaptığım her şey tırmalayarak oldu.
-Çok başarılı bir eğitim hayatınız var, bundan da biraz bahsedebilir misiniz?
Sadece saçına, yüzüne, dudağına güvenenlerin gelip de spiker olduğu bir dünya yok. Öyle kadınlar zaten zamanında gelip spiker olduğu için şuan Ana Haber Bülteni sunan kadınlar ya da yönetici kadınlar yok. Çünkü sadece güzelliğine güvenenler geldi haber okudu ve gitti. Burada erkekleri suçlayamıyorum, dış görünüşüne güvenip ekrana çıkarak bir şey olacağını zanneden kadınları suçluyorum. Dolayısıyla ben bugünlere aldığım eğitimler ve yoğun bir çalışma sonucu geldim.
-Yeni kitabınız, “Dişilik mi? Kişilik mi?” hakkında biraz bilgi alabilir miyiz?
Benim izleyicilerimle aramda sanki yıllardır tanışıyormuşuz arkadaşmışız gibi olduk ve bana sürekli aman şu konuya değinelim aman şu ilişkiyi yorumla falan diye geliyor, bir baktım gazete haber bahane sohbet şahane bir durum söz konusu. Programıma konuk ettiğim bir yayıncı da “Seda Hanım, bir kitap yazar mısınız?” dedi. Ben önce pek umursamadım ama sonra yazmaya karar verdim, çok eğlenceli oldu ve çok satanlar arasına girdi. Hepsi yaşanmış hikayeler, aynı televizyondaki tarzımla konuşur gibi yazdım. Her kim okursa okusun kendinden bir şeyler bulacağına eminim.
-Gelecekte ne tür projeleriniz olacak?
Benim hayattaki en büyük projem elimde hangi proje arsa bunun en iyisini yapmaktır. Bazı insanlar gelecekteki projelere o kadar kafayı takıyor ki elindeki işi kaçırıyor. O alacağı zevki kaçırıyor. Ben, sabah programı bana ilk verildiğinde, üç ay sonra istifa ederim, sabahları erken kalkmaktan nefret ediyorum demiştim. Fakat kariyerimin dönüm noktası olan ve beni bugüne taşıyan sabah programı oldu. Şunu öğrendim, hangi proje olursa olsun, hangi saatte olursa olsun mutlaka en iyisini yapacaksın. Ben şuan yaptığım işin en iyisini yapacağım ve hayat beni nereye yönlendirir, ne gibi teklifler gelir bunların hepsini o zaman değerlendireceğim. Herkese de bunu tavsiye ediyorum, geleceği planlarken şuanı kaçırmasınlar ve hiçbir işi küçümsemesinler.
-Sabah programı yapmak büyük bir dinamizmi gerektiriyor, dışarıdan da çok zor görünüyor, siz kolay alışabildiniz mi?
Bana çok uygun! Bir kere yalnızım, ikincisi içki, sigara içmiyorum ve gece hayatım yok. Ben yaş gününü bile gündüz kutlayan biriyim. Gündüz dışarı çıkarım, güzel bir yemek yerim, arkadaşlarımla birazcık İstanbul’dan uzaklaşıp bir mangal organizasyonu yaparım. Onun için çok uygun erken kalkmak ikincisi gün bana kalıyor. Zaten benim işim yaşam biçimi, ben akşam oturuyorum editörümle mesajlaşıyorum, “Bak bu haber bizde var mı? Şu konuyu işlesek mi?” mesela buraya geldim üç kişiyle tanıştım, konular ilginç geldi programıma çağırmayı düşünüyorum. Zaten programımın formatı benim, benim ayrıldığım kanalda benim programımı başka biri aynı isimle yapmış benim için bu da dert değil. Benim mesela hayvan sevgim çok taklit ediliyor, ben isterim ki daha da çok taklit edilsin. En az ben seveyim ki hayvanları Türkiye’de herkes benden daha çok sevsin. Bunlar benim hoşuma gidiyor, insanların samimiyeti hissetmesi, samimiyete verdikleri tepkiler de çok hoşuma gidiyor.
Bugüne kadar süregelen “kadın ekranda kırıtır” imajını biraz olsun silebilmek çok çok hoşuma gidiyor. Çünkü bu zamana kadar hepimizin izlediğimiz kadınlar, hangi cepheden daha güzel fotoğraf veririm diye düşünen, nereden zayıf çıkarım diye bakan, sadece ruj rengi ve ya saç modeliyle ön planda olmaya çalışan kadınlardı. Benim on yıldır saç şeklim değişmedi.
-Programınıza konuk aldığınız kişileri nasıl seçiyorsunuz?
Programıma çağıracağım kişilerin şöhret olup olmaması hiç önemli değil. Ben programıma şöhreti yerine söylenecek sözü olan insanları çağırıyorum. Benim için söylenecek sözü olan konuk iyi konuktur. Değişik fikirleri ve ya öğretecek bir şeyleri olan insanlar doğru konuktur. Asla şöhretli konuk peşinde koşmadım. Mesela ben, programıma, İstanbul’da bir muhallebicide tanıştığım tarih profesörü bir hanımefendiyi davet ettim ve şuanda programların en çok aranan tarihçilerinden biridir kendisi. Okurken etkilendiğim bir kitabın yazarını bulup çağırıyorum, bunu çok yapıyorum mesela ve en çok reyting alan programlarım da bunlar oluyor. İzleyicinin zekasını küçümsememek lazım, yıllarca Türk televizyonlarının en büyük problemi izleyici zekasını küçümsemek ya da Türk kadınını evlendirme programlarından “laylaylom”dan ibaret olarak göstermek oldu. Beni, herkes sevmesin. Beni, benim sevebileceğim insanlar sevsin. Ben burada, sokakta ya da gittiğim yerlerde tanıştığım,
sohbet ettiğim insanların hepsi benim de sevebileceğim insanlar. Başarısızlığın sırrı herkesi memnun etmeye çalışmaktır. Ben alternatif bir iş yapıyım, ben de AB grubu kadına iş yapayım, hayatta kendi tırnaklarıyla tutunma derdi olan kadınlara iş yapayım. Hep eller havaya mı olacak, hep evlendirme programı mı olacak?
-Televizyon dünyasında çalışmanın zorlukları nelerdir?
Bugün çok popülerken yarın işsiz kalabilirsin, böyle bir zorluğu var. Kimi ürküttüğün kimi küstürdüğün, kimin tavuğuna “kışt” dediğin çok önemli. Erkek egemenliği her yerde olduğu gibi bizde de var tabii ki. Haksız rekabet var ve bu rekabet ortamı haksız rekabet bizde her zaman zekaya ve ya yeteneğe bağlı olmuyor ne yazık ki.
-Bir gününüz nasıl geçer?
Sabah kalkıyorum, işe gidiyorum, iş yerimin altında çok güzel bir spor salonu var oraya gidiyorum. Özellikle Pazartesi, Perşembe, Cuma günleri burada pilates dersleri var onları ihmal etmiyorum. Haftada bir kere mutlaka arkadaşlarımla alışverişe giderim. Köpeğim var onunla ilgileniyorum, yürüyüşe çıkarıyorum. Bu aralar kendi programım bitiyor kitabım için başka programlara profesyonel konuk gibi katılıyorum. Hafta sonları seyahat ediyorum, yurt dışını tercih ediyorum. İtalya’yı çok seviyorum son bir ayda üç kere gittim. Onun dışında araştırmaya ve okumaya devam ediyorum sanırım bir kitap daha yazacağım.
-Yazmayı düşündüğünüz yeni kitabınız yine kadın erkek ilişkileri üzerine mi olacak?
Öyle olacak fakat bu kez biraz daha erkekler için yazacağım. Çünkü erkek izleyicilerim bana alınmış, “Bizi de şu tehlikeli, bir çanta için, bir akşam yemeği için erkekleri kullanan kadınlardan koruyacak önerileriniz yok mu?” dediler. Orada onlara hak verdim ve “ben niye haksızlık ediyorum” dedim. Erkekleri de mağdur eden çok kadın var.
-2013 yılı için beklentileriniz nelerdir?
Programa daha yeni başladım sayılır, 2012 şükredeceğim bir yıl oldu. Yeni bir kanala geçtim yeni bir projeye başladım. Bu programı oturtmak ilk hedefim olacak. Bir de farklı şeyler yapmak istiyorum artık vaktim var farklı işler de yapmak istiyorum. Hayvanlarla ilgili projelere de devam etmek istiyorum. Aşık olacağım desem ısmarlama olmuyor, çocuk yapacağım desem o da ısmarlama verilmiyor. O yüzden inşallah hem işte hem aşkta karşıma iyi insanlar çıkar diyorum!