On Parmağında On Marifet
Hem öğrenci hem işadamı hemde genç bir aile reisi, Murat Yorgancılar… Bunların hepsinde de örnek gösterilecek kadar başarılı bir isim…
Geçtiğimiz günlerde Ege Bölgesi Sana-yi Odası Yönetim Kurulu Başkanı seçilen Ender Yorgancılar’ın oğlu ve İzmir’in köklü firmalarından İzeltaş ile Yorsan’ın sahibi olarak büyük sorum-luluk taşıyan Murat Yorgancılar’a işten aşka kadar pek çok konuda sorular sorduk ve samimi bir söyleşi yaptık…
Murat Yorgancılar’ı bize anlatır mısınız?
Murat Yorgancılar: 1980 senesinde İzmir Karşıyaka-da doğdum. İzmir Amerikan Lisesi ve Bilgi Üniversi-tesi Siyasal Bilimler Fakültesi mezunuyum. Bir buçuk sene Price Water House Coopers denetim firma-sında çalıştım. Ardından kendi grubumuza dahil ol-dum. Yorsan İstanbul Bölge Satışı’na bakıyorum. Yine cam grubunun süreç analiz ve geliştirme yöneticiliği görevini sürdürüyorum. Ayrıca Bilgi Üniversitesi’nde işletme mastırı yapıyorum.
Öncelikle “iş” konusuyla başlamak istiyorum. Siz genç yaşta işe mutfağında başlamış birisiniz…
M.Y: Evet. Lise ve üniversite dahil olmak üzere yaz-larımın iki buçuk ayını depoda faal olarak çalışarak ge-çirdim. Bu çalışma masa başında keyfe keder bir çalış-ma değildi tabi ki. Yeri geldi camı taşıdım, yeri geldi cam kestim, temizlik yaptım… Babam kadar olmasa da işin tozunu yuttuğuma inanıyorum.
Firmalarınız İzeltaş ve Yorsan ülkemizin köklü kuru-luşlarından ve halen de başarıyla faaliyetteler… Bunlardan bahseder misiniz?
M.Y: 1968 senesinde dedem ve ortaklarının kurdu-ğu İzeltaş, Türkiye’nin ilk el aletleri üreticisi ve Türk sermayesi ile kurulmuş… Kalıphane, dövme, işleme, ısıl işlem, krom-nikel kaplama, boyama, plastik dal-dırma, plastik injeksiyon ve markalama departmanla-rından oluşan dünyadaki ender entegre fabrikalar-dan. Aynı zamanda otomotiv sanayi yan parçalarını yapan bir işletme. Cam grubumuz Yorsan da üçü imalat, biri perakende satış yapan dört ayrı firmaya sahip.
Peki, kriz dönemini nasıl geçiriyorsunuz?
M.Y: Piyasanın durumu çok kötü. Sektörde para dönmüyor, nakit akışı kalmadı. Bankalarda bireysel kredi kartı borcu olan çok sayıda insan var. İnsanlar borçları varken işten çıkartılıyorlar. Bu çok acı bir du-rum… Ama krizin geleceği açıkça belliydi, sadece is-mi yoktu. Biz de ciddi tedbirler almaya başladık. Müş-terilerimizi de ön plana alarak satın almalarımızı ve satış hedeflerimizi gözden geçirdik. Bütçeyi revize ettik. Müşterinin yerinde olsaydık ne beklerdik diye düşündük, bir orta bulduk. Karşılıklı fedakarlıklar tica-retimizi devam ettiriyor. İş ahlakımıza göre; önce müşterimiz kazanmalı, sonra biz. Sonuçta müşteri-miz kazanmadığı zaman biz de ayakta kalamayız.
Hem işadamı hem öğrenci hem de iyi bir aile reisi ol-mak hiç kolay olmuyordur. Bunu nasıl başarıyorsu-nuz?
M.Y: Aileme vakit ayırmaya çalışıyorum. Duygusal bir yapıya sahibiyim. Eşim Duygu Hanımla arkadaş gibi-yiz. Kıskançlıklarımız yok. Evde huzurlu olduğum za-man kafam rahat oluyor ve işimde başarılı oluyorum. İşime daha rahat odaklanabiliyorum. Motivasyonum hep yüksek oluyor.
Farklı bir projeniz vardı; İzmir iş dünyasının önde ge-len ailelerinin çocukları bir araya gelip holdingleş-me… Bunun hakkında neler söylemek istersiniz?
M.Y: Yaklaşık üç sene önceydi. Kendilerini kanıtlamış insanlar bir araya gelerek başarılı bir projeye imza at-tılar. Projede çok yakın arkadaşlarım var, çok da takdir ediyorum. Ancak ben yer almadım. Benim olmama sebebim; işlerim nedeniyle hem İzmir’de hem de İstanbul’da bulunmak zorundaydım. Kendimi yete-rince hazır hissetmiyordum. İş dünyasından bu pro-jeyle ilgili olarak güzel yorumlar alıyorum ve arkadaş-larım adına gururlanıyorum. İleriki zamanlarda zaten bu tarz güzel işler yapacağız diye düşünüyorum.
Başarılı bir baba Ender Yorgancılar’ın oğlu olmak, si-ze neler kazandırdı? Ender Bey’den neler aldınız, evladınıza neler vereceksiniz?
M.Y: Şirketlerimizin yönetim ku-rulu başkanı olan babam bu sene EBSO Başkanı seçildi. Çıtayı sü-rekli yükselten birisidir babam. Kendime göre ben de yüksel-mek durumundayım. İş ve sosyal hayatındaki başarıları bana hep örnek oldu. Bütün hayat felsefesi disiplin üzerine kuruludur. Be-nim en büyük hocamdır. Tek ço-cuk olduğum için her şey ben-den bekleniyor ve bu beklentileri elimden geldiğince karşılamaya çalışıyorum. Babamın bana ba-ğırdığını hiç duymadım, biz bakış-larla anlaşırız. Bir şeye kızdığı tak-dirde de bakışları bana her şeyi anlatır. Adam olmayı öğretti. İş hayatını ve hayatın iş olduğunu öğretti. Her ne kadar sosyal hayata yönelik yaşıyor olsam da kafamda o mentalite hep var. Arkadaş gibi vakit geçiririz ve çok şeyimizi paylaşırız. Ben de oğlumla öyle olacağım. Babam, bir babanın örnek alabileceği ender kişilerdir. Ayrıca Behiç, benim rahmetli dedemin adıdır. Kendisini çok yakın bir zaman önce kaybettik. Dede-torun değil adeta en yakın arkadaşımdı. Dedemden hayatla ilgili çok fazla bilgi öğrendim. Bu nedenle babam ve dedemin adını oğluma verdim. Oğlumun adı Behiç Ender Yorgancılar…
Anneniz Çiğdem Yorgancılar ile de arkadaş gibisiniz. Onla ilişkinizden bahseder misiniz?
M.Y: Annemle çok farklıyız. Çok yakın bir ilişkimiz vardır. Başım sıkıştığı an annemi ararım. Hayatımdaki en önemli iki kadından biri annem diğeri ise Duygu-dur. Annem ve Duygu da anne-kız gibidir. Babam da, annem de eşimi birisine tanıtırken gelinimiz değil, kızımız Duygu derler.
Eşiniz ile nasıl tanıştınız ve evlenme teklifiniz nasıl oldu?
M.Y: İkimiz de İzmir Amerikan Lisesi’nde okuduk. İs-tanbul’da üniversite döneminde birlikteliğimiz başla-dı. Bir dönem Duygu ile ayrıydık fakat içimde hep Duygu’nun duygusu vardı. İstanbul’da bir kış, kar yağ-mıştı ve yaşadığı eve gittim, aşkımı itiraf ettim. Aradan bir buçuk sene geçtikten sonra ve yine İstanbul’a ilk kar yağdığı gün, aynı kıyafetlerle yanına gittim. Otur-duğu sitenin bahçesinde bir bank vardı, karın yağışını izlerken kendisine hislerimi açıp “Benimle evlenir mi-sin?” dedim. Çok duygusal ve romantik bir andı… İki buçuk sene önce de yaşamımızı birleştirdik.
Duygu Hanım’ı en çok etkileyen sürpriziniz nedir?
M.Y: Duygu’ya çok sayıda doğum günü partisi yap-tım. Bunların çoğu sürpriz partiler oldu. Yine doğum gününde evde DJ’ler eşliğinde kalabalıkça bir grubun yer aldığı parti Duygu’yu çok etkilemişti. Duygu’nun en sevdiği sürpriz ise evde hiç ummadığı anda en çok sevdiği çikolatayı ona vermemdir.
Evde nasılsınız, mutfak ile aranız nasıl?
M.Y: Hiç mutfağa girmem. Yemek yapmak hiç bana göre bir şey değil. Behiç Ender daha yeni doğdu. Her akşam, eve gittiğimde onunla birebir yakından ilgile-niyorum. Altını değiştirip gazını çıkarıyorum. Ona sa-rılıp birlikte uyuyorum. Bu duygu anlatılması çok güç, çok farklı bir duygu… Doğru eşle yaşanması gereken en güzel şey.
En son okuduğunuz kitap ve nedir?
M.Y: Son iki senedir tarih ve felsefe kitapları ayrıca li-derlerin kitaplarını çok okuyorum. Onların ilkeleriyle şirket yönetimini bağdaştırmaya çalışıyorum. Satış ve yöneticilikle ilgili kitaplar dikkatimi çok çekiyor. Şu anda “Satışın Altın Kuralı” adlı kitabı okuyorum.
Son olarak, Murat Yorgancılar ne yapmaktan keyif alır?
M.Y: Ben kendime zaman ayırırım. Haftanın beş gü-nü sporumu yaparım. Hafta sonları Cumartesi gün-leri sabah saat dokuzda çıkarım ve akşam saat sekiz-den önce eve girmem. İstanbul’da ATV grubumuzla ormanda off-road yapıyorum. Kış sezonunda Ulu-dağ’a kar düştüğü andan kar kalkana kadar her hafta sonu kayak yapıyorum… Zaten dört yaşımdan bu yana kayak yapıyorum ve Behiç Ender’i de dört yaşından itibaren kayak sporuna başlatmayı planlıyorum. Oğlumun da su kayağı, kayak, motor sporları, kick-box yapmasını hayal ediyorum.