Mitokondrinize İyi BakınAyşegül Çoruhlu
“Alkali” beslenme şeklini hayatımıza sokan ve mitokondrilerimizi en doğru şekilde nasıl beslememiz gerektiği üzerine şu ana kadar üç kitap yazan Dr. Ayşegül Çoruhlu, günün son yemeğinin saat 17:00’de yenmesi gerektiğinin altını çiziyor…
Öncelikle Dr. Ayşegül Çoruhlu’nun mesleki serüvenini dinlemek isteriz…
İstanbul Tıp Fakültesi mezunuyum. Orada Biyokimya ihtisasımı yaptıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde Biyomedikal Mühendisliği yüksek lisansı yaptım. Amerikan Hastanesi ve İntermed Polikliniği’nde çalıştım. 2003 yılında Türkiye’deki ilk anti-aging kliniğinin bir parçasıydım. Normal rutinde ölçülmeyen özel tesleri ilk uygulayan hekim oldum. Bunlar gıda duyarlılık testleri, anti-oksidan kapasite ölçme testleri, yaşlanma hızı ölçme testleri gibi 15 sene öncesinde başka hiçbir yerde olmayan uygulamalardı. Amerika ve Avrupa’daki anti-aging kongrelerini o tarihten beri yakından takip ediyorum. Yaklaşımlarım Amerika protokollerinin aynısıdır. Bildiğiniz gibi üç kitabım var: “Alkali Diyet”, “Tokuz Ama Açız” ve serinin üçüncüsü olarak da “Kuantum Beslenme”.
Şu an, daha da ileri test yönlemleri ile hastalıkları yıllar öncesinden görmem mümkün oluyor. Önlem olarak beslenme, yaşam şekli, ağızdan ve damardan bazı uygulamalarım mevcut. Dediğim gibi bunlar Amerika ile paralel protokoller.
Dışarıdan görünen, enerjik, heyecanlı ve sempatik karakterinizi siz hangi kelimelerle özetlersiniz?
Hevesli ve öğrenme meraklısı. Bu ikisi olmadan hayat sıkıcı olurdu. Ne yaptığım işin sıkıcı olacak kadar aynı seviyede gitmesinden hoşlanırım ne de kasvetli düşüncelere kapılmaktan… Merakımı sürekli taze tutarım. Her daim öğrenci ruhuyla doluyum.Enerjim tabii ki, enerjimizi üreten hücre mitokondrilerimden geliyor. Onlara iyi bakarsan onlar da seni enerji vererek ödüllendiriyor. Zaten çok yaygın olan kronik yorgunluk, iyi bakılamamış mitokondrileriniz var anlamındadır.
Birçoğumuzun sözlüğüne sizin sayenizde giren “alkali yaşam” hakkında bilinmesi gereken her şeyi burada sizden detaylı olarak öğrenmeyi arzu ediyoruz… Alkali ne demek, nedir alkali diyet?
Bunun için önerim kitaplarımı okumalarıdır. Çünkü üç kitapta, sırayla, 200’er sayfada anlatmak istediklerimi buraya sığdıramam ama herkes işin özetinin basitçe; bitkisel beslenme ağırlıklı ve işlenmemiş gıdalar tüketmek olduğunu biliyor. Bu zaten sağlıklı beslenmekle eşdeğer bir tanımlama. Alkali kelimesi burada, bizim hücrelerimizin biyokimyasal bir özelliğini anlatıyor. Hücreler alkali hali korumak amacındalar. Sağlıklı yiyecekler buna yardım ederken, sağlıksız dediklerimiz bu halin tersi olan asitlenmeye sebep oluyor. Bu basit tanımdır. Hücrelerimizin, vücudumuzun işleyisini öğrenmek çok zevkli gelecektir. Derli toplu bilgiler için nacizane kitaplarımı okumalarını rica ederim.
Vücudumuzdan asit atmak ve daha çok alkali olmak için nasıl beslenmemiz, neler tüketmemiz gerekiyor?
Buna kısa cevap vermek istemem. Yukarıdaki basit tanımlamayı genişletmek gerek. Arzu edilen ayrıntı kitaplarda. Ne kadar çok bitki, yani; sebze, meyve, baharat, kuruyemiş, tohum yersek o kadar iyi. Az protein iyi. Bol su iyi. Yağlar mühim ve çok olmalı.
Diyetten ziyade yaşam tarzı olarak mı benimsemek gerekiyor alkali beslenmeyi?
Diyet kelimesindeki kısıtlamanın manası, kalori kısıtlaması olmamalı. Kısıtlama, sağlıksız olduğunu bildiğin yiyeceklere karşı olmalı. Yani diyet dediğin, sağlıksız gıdalar tüketmeme diyeti olmalı ve bu da hayat boyu sürmeli. Adı gıda olan her şeyin gıda olmadığını biliyoruz. Bazıları gıda kılığında çöp. E o halde çöp yememe diyeti hayat boyu olmalı.
Bildiğimiz kadarıyla sizin asıl kurmaya çalıştığınız önleyici hekimlik… Yani hastalık veya kilolar ya da cilt problemlerinin hiç meydana gelmeyeceği bir sistem kurmak… Bu yaklaşımınızda geleneksel tıp dünyasıyla ters düştüğünüz veya kendinizi ifade etmekte sıkıntı yaşadığınız durumlar oluyor mu?
Hayır ters düşmüyorum; tüm hekimler hastalık olmasın ister. Bazıları hastalık ortaya çıkınca devreye girer, benim tarzımdakiler de hasta olmamanın yolunu gösterir.
Benim avantajım, biyokimya uzmanı olarak hastalık-sağlık zıtlığını hücresel hatta hücre içi düzeye indirgeyerek kavrayıp engellemeye çalışmam olabilir. İşler hücre düzeyindeyken fark edilirse daha kesin engellemek söz konusu olur. Anlaşılmama konusu ise, biyokimyanın zor bir bilim dalı olması ve insanların bu mikro düzeydeki işleri kavrarken zorlanmalarıdır. Ama kitabı okuyan tıp dışı on binlerce insan, anladığını ve çok faydalandığını iletiyor. Kendi kendine, bana gelmeden sorun çözenler çoğunlukta. Demek ki okununca anlaşılıyor.
Elbette birebir hekimliğimde özel medikal uygulamalarım var ama çoğu kimse için kitaplar baya yol yürütür.
Alışılmış konulara sizin yaklaşımınız, tarzınız ve ifadeniz hep alışılmışın dışında, dikkat çekici, fark yaratıcı bir üslupla oluyor… Bu yönünüzle ulaşmakta zorlandığınız kitleler oluyor mu?
Öğrenirken olduğu gibi öğretirken de sıkıcı olmamak lazım. Eğlenceli ifadeler, benzetmeler, hatta şiirler kullanarak tıp öğretmek pek kolay iş değil. Ama ben kendim de eğlendiğim için yapıyorum. Sosyal medyayı ekiple yapıyorum sanıyorlar fakat öyle değil, hepsi kendi yazım. Herkese ulaşılıyor. Ne zeki insanlar çıkıyor orada karşıma bilseniz…
Evet, yemek tarifi siteleri daha çok ilgi çekebilir ama herkesin kendi hitap ettiği bir topluluk var. Bende her yaştan, her eğitimden takipçi, okuyucu var. Bu açıdan bakınca anlaşılmam zor olmadığını düşünüyorum.
Hayatınızın herhangi bir döneminde kendinizi “sağlıksız bir şekilde kilolu” veya “sağlıksız bir şekilde zayıf” olarak adlandırdığınız bir süreç oldu mu?
Alt ve üst sınırlarımı zorladığım oldu. Ancak ben bir hekimim; bilmek, araştırmak, bunu paylaşmak, hastlarıma uygulamak önceliğim. Yani, kendi sağlığım konusunda gerekeni yapıyorum ama takıntılı değilim. Zaten takıntılı olmamak lazım. Esnemelerim olur tabii ki ama mesele, yaptığın yanlışı bilmek, yanlış olduğunu görmezden gelmek değil. Bir süre sonra o yanlışı yapmaz oluyorsun zaten. Kafayı kuma gömmekte ısrar etmeyin yeter.
Merak ediyoruz; sizin evinizin dolabına asla girmeyecek ve dolabınızdan asla eksik olmayacak gıdalar neler?
Çok basit; dolabım sebze, meyve ve vitamin preparatlarıyla dolu. Yumurta, balık, kemiksuyu, lor peyniri, tereyağ, zeytin, kuruyemiş… En çok bunlar var, zaten başka da bir şey yok.
Yaz yaklaşırken kilo vermek isteyen okuyucularımız için birkaç tüyo alsak…
Zayıflama işinde eziyet çekmeden, listelere gömülmeden hem de sağlığı geri kazanarak, sarkmadan buruşmadan kilo vermenin yolu çok basittir: saat 17:00’de akşam yemeği yemek ve bir daha da sabaha kadar bir şey yememek. Bu yöntem gündüz çok yesen de kilo verdirir, herkese verdirir. Göbel, bel inceltir. Çok hızlı çalışan bir yöntemdir. Hem gündüz hiç aç kalmazsın hem de akşam açlığında otofaji- kötü hücrelerin yok edilmesi ssitemi çalışır ve gece aç yatınca gençleşirsin. Bu kadar avantajı varken “ ben en son 5’te yersem gece açlıktan ölürüm” diyenin kulağını çekmek lazım. Ölmezsin, hiçbir şey olmaz. Sağlık ve incelik isteyip bu kadar kolay bir öneriye uymamak şımarıklık olur.
Hangi gıdalar ödem atar ve hangileri yağ yakar? Ve bunun için bu besinleri tüketmek yeterli midir?
Ödemi yapan gıdalar, unlular, sütlüler ve mayalı gıdalardır. Ananas başta olmak üzere de tüm sebze ve meyveler ödem atar. Unlu gıdaları kestiğiniz anda iki günde ‘çekersiniz’ puf diye söner ödemleriniz.
Un, şeker ve tuzu hayatımızdan tamamen çıkartmalı mıyız? Bunların yerine neler koymalıyız?
Tuzun deniz tuzu olanı makbul. Öbürlerinin yerine herhangi bir şey koymaya gerek yok, çünkü yoklukları eksiklik yaratmıyor.
Birkaç günlük bir beslenme programını takip ederek hızlı bir yağ yakımı gerçekleştirmek ve vücudunu tazelemek isteyen okuyucularımız için küçük bir reçete yazmanızı istesek…
İşte bunu yapmam. Çünkü insanların zekasına saygım var. Onlar burada kast edilen sağlıklı besinlerin neler olduğunu biliyorlar. Gerçekten kararlı oldukları zaman kendileri düşünüp bulabilir.
Ve tabii ki spor… Spor hayatımızda ne kadar var olmalı? Sağlıklı bir vücut için haftada kaç günümüzü, günde kaç saatimizi, ne türde egzersizlere ayırmalıyız?
İnsan bünyesine yürüyüş başta olmak üzere, yoga ve belki bir de pilates uygun. Koşu ve ağır sporlar uygun değil. Spor kadar meditasyon da vurgulanmalı. Hatta meditasyonun spordan daha yararlı olduğunu düşünüyorum.
Son kitabınıza olan ilgiden memnun musunuz? Nedir Kuantum beslenme? Nasıl beslenir mitokondri?
İlgi güzel ve şaşırtıcı. Ülkenin her tarafından ellerinde kitapla mitokondrilerin nasıl çalıştığını öğrenen insan fotoğrafları geliyor bana. Bu çok sevindirici. Verdiğinizi alıyor ve kavrıyorlar. Demek ki, eğitimde seviyeyi daima yükseltmeliyiz.
Kuantum beslenme, alkali beslenmenin en ileri hali. Enerji motoru, mitokondrileri beslemek üzerine. En iyi performanslı motorlar için en iyi yakıt üzerine kurgulu. Kitap bunu ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Ama çarpıcı örnek olsun diye söyleyelim; mitokondri motorları şeker yerine yağ yakmayı daha çok seviyor. Şeker sevmediği bir enerji türü. Zaten kanser hücresi ve sağlıklı hücre arasındaki en temel fark, kanser hücresinde mitokondriler çalışmıyor. O yüzden kanser hücresi en uyduruk yakıt olan şekerle çalışıyor.
Eğer biz hücre performansımızı Ferrari yapacaksak ona Anadol yakıtı veremeyiz.
Bütün iş motor ve yakıt meselesi. İyi yakıtın ne olduğu da kitapta yazılı.
Yakın dönemde ekranlarda yeni projeleriniz olacak mı?
PR ile çalışmadım hiç. Programlı bir gelecek planım yok, teklifler oluyor ancak bir hekime televizyonda yemek yaptıran yaklaşımlar oldukça ben televizyon programı yapmam.
Anneler Günü’ne sayılı günler kala sizden anne adayları için hamilelikte alkali beslenme hakkında birkaç öneri alabilir miyiz?
Bütün hücrelerde on binlerce olan organelciğimiz, mitokondrilerimizden tekrar bahsetmek isterim. Çünkü mitokondrilerimizi annemizden alırız, babamız bu konuda işe yaramaz. Mitokondriler canlılık için, hayatta kalabilmemiz için bize enerji veren küçük motorlardır ve ağzımıza koyduğumuz, deminden beri iyisini kötüsünü saydığımız gıdaların enerjiye dönüştüğü yerlerdir.
Benim gözümde neye gıda denildiğini sorarsanız, mitokondrilerde az çöp üreten ve çok enerji üreten yiyecek, gıdadır. Temiz enerji için sağlıklı gıda gerekir. Bir şeyin sağlıklı gıda olup olmadığına ne reklamlar ne de üreticiler karar verebilir. Sağlıklı gıda kararını ancak mitokondriler verir. Hal böyleyken anneden gelen mitokondrilerimiz sağlığımızın gidişatını anneye benzer yapar. Özellikle de enerji seviyemizi… Hamilelikteki anne beslenmesi, iyi mitokondrileri çocuğa verebilmek için çok mühimdir. Annelerimize bu Anneler Günü’nde mitokondrilerini bize verdikleri için teşekkür edelim ve onları kendi çocuklarımıza geçirmeden en iyi şekilde besleyelim. Ben de bu vesileyle kendi anneme sesleneyim:
Sağlıklı mitokondrilerim için teşekkür ederim anneciğim.