Japonya Büyükelçisi Hiroshi Oka
Bu ay saygı, disiplin ve hoşgörünün; geleneklerinin en köklü parçaları olan bir ülkeden gelen ve bu özellikleri ülkemizde başarıyla temsil eden Japonya Büyükelçisi Hiroshi Oka ve ülkelerini tanımamızda her türlü desteği sağlayan eşi Rieko Oka’nın konuğuyuz.
Baharı yaşadığımız bu aylarda, daha önce de bulunma şansına sahip olduğum Japonya Büyükelçilik Rezidansı, Japon dekorasyonuna has döşenmiş sade konuk odası, porselen aksesuarları ve taş bahçesi ile bana kendimi Japonya’da hissettiriyor. Özellikle, geleneksel kimonosu içinde bizi karşılayan zarif ve güzel Bayan Oka’nın da bunda katkısı büyük. Güneşli bir günde gittiğim rezidansın taş bahçesinde edindiğim bilgiye göre, bu bahçeler Zen Budizm öğretisini sürdürmek suretiyle, düşünsel ve felsefi mesajlar içeriyor. Doğal taşlar kullanılan bahçede her bir taşın karakter özelliğini ortaya çıkaracak biçimde konumu, mesafesi, yüksekliği, yönü ve eğimi belirlenerek taşların dağılımı gerçekleştiriliyor. Bu bahçe inşa edilirken, beyaz çakıl taşlarıyla betimlenen dünya üzerinde farklı konumlardaki ülkeler veya bireyler ifade edilmeye çalışılmış. Bahçenin merkezindeki beyaz çakıl taşından oluşan tepe Kaman Kalehöyük’ü ve oradan çıkartılan çeşitli Anadolu uygarlıklarına ait alıntıları hatırlatıyor. Bahçe, insanlığın iniş-çıkışlarını hatırlayarak geleceği öngörmeyi tasvir ediyor. Bahçeyi izleyen kişilerin aldıkları mesajlar da farklılık gösteriyor. Tavsiye edilen; bu bahçeye gönül gözünüzle bakmanız.
Rezidansta bir diğer ilgi çekici olan, “Hina Bebekler” sergisi. Japonya’nın geleneksel 3 Mart Kız Çocuk Bayramı sebebiyle sergilenen otantik kostümlü bebekler, gelinin damat evine gittiği günü temsil ediyor. Kademeli standlarda sunulan sergide en üstte gelin ve damadı temsil eden bebekler, aşağıda ise, geline eşlik eden nedimelerini temsil eden bebekler yer alıyor. Sergideki araba, gelinin çeyizininin taşınışını, ağaç ise bolluk ve bereketi temsil etmek için yer alıyor. Evin kızının hayırlı bir evlilik yapması inancıyla yerleşmiş olan bu geleneğe göre sergiler, 3 Mart’ın yaklaşık bir ay öncesinde kuruluyor. Bu tarihten sonra hemen toparlanması gerekiyor ki aksi takdirde evin kızının evlenemiyeceğine inanılıyor. Rezidansta yaptığımız bu küçük turun ardından Büyükelçi Hiroshi Oka ile röportajıma başlıyorum.
Türkiye’de ne kadar zamandır bulunuyorsunuz? Daha önce hangi ülkelerde görev yaptınız?
Geçen yıl Nisan ayından bu yana Türkiye’de bulunuyorum. 1982’de Japonya Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başladım ve bugüne kadar yaklaşık 50 ülkeyi ziyaret ettim. İlk önce Mısır’a gittim, bir yıl Kahire’de diplomat olarak Arapça dil eğitimi aldım. Kahire’de şehrin hareketliliği, dinamizmi etkileyiciydi. Suudi Arabistan’ın Riyad ve İngiltere’nin Londra şehirlerinde ikişer defa, her birinde beşer yıl görev yaptım. Riyad’ı çevreleyen çölde, çok uzaklarda oluşan serabın ötesinde yürüyen develeri izlerken, rüzgarın ve kendi adımlarımın sesi dışında hiçbir sesin duyulmadığı sükuneti deneyimledim. İngiltere’de ise uzun kış mevsiminin ardından çiçeklerin açmaya başladığı Mayıs ayında göz kamaştıran taze yeşili anımsıyorum.
Burada bulunduğunuz süre içinde adapte olmakta zorlandığınız herhangi bir şey oldu mu?
Göreve başladığımdan bu yana Türkiye’de mümkün olduğunca çok kişiyle tanışmaya gayret ediyorum. Türkiye’nin her yerinde herkes son derece nazik olduğundan ve Japonya’ya karşı dostluk duyguları beslediğinden, Türkiye’de yaşarken zorlanmıyorum. Bilakis, buraya tayin olmadan önce, birkaç kez Türkiye’ye gezi veya iş amaçlı geldiğim ve Türkiye’nin hem kültürel hem de tarihsel olarak ne denli çekici bir ülke olduğunu gördüğüm için, Türkiye’de görev yapma fırsatı bulacağımdan dolayı son derece memnun olmuştum. Bu hislerim, Türkiye’de bulunduğum yaklaşık on ay zarfında değişmedi, hatta daha da güçlendi.
Türk kültürünün en beğendiğiniz tarafları nelerdir? Türk ve Japon kültürleri arasında ne tür benzerlikler buluyorsunuz?
Türkler ve Japonlar arasındaki benzerliğin konukseverlik olduğunu söyleyebilirim. Japonya’da “omotenashi” (misafirperverlik) geleneği sağlam biçimde sürdürülmektedir. Yaşlılara saygı göstermek, konukları içtenlikle ağırlamak gibi konularda Türkiye ve Japonya birbirinden hiç farklı değil. Geleneksel ile modernin uyum içinde olmasının iki ülkenin ortak özelliği olduğu kanısındayım. Türkiye ve Japonya aynı zamanda, 19. yüzyılın ortalarından itibaren modernleşme sürecine girmiştir. Pek çok zorluğun üstesinden gelerek bugünlere ulaşan Türkiye ve Japonya, dünyayı büyük ölçüde etkileyen ülkelerdir. Geleneksel kültürlerin ve değerlerin her iki ülkede de günlük hayatta canlı tutuluyor olduğunu keşfetmek mutluluk vericidir. Ayrıca iki ülke, deprem ülkesi olmaları bakımından da benzerlik gösteriyor. Japonya 2011’de Büyük Doğu Japonya depremiyle sarsıldığında, ilk olarak Türkiye’den arama kurtarma ekibi yardıma koşmuş ve diğer ülkelerden daha uzun süre, sonuna kadar Japonya’da kurtarma faaliyetlerini sürdürmüştür. Japon halkı Türklerin iyiliğini asla unutmayacaktır.
Ankara’da ve Türkiye genelinde gittiğiniz yerler içinde en çok beğendikleriniz hangileridir?
Bu güzel ülkenin neresine giderseniz gidin, geçmişe uzanan tarihsel akışı hissetmeniz mümkün.. Beğendiğim yerleri saymaya başlarsam sonu gelmeyecek, o nedenle burada iki yerden bahsetmek istiyorum. Birincisi Ankara’dan arabayla iki saat uzaklıktaki Kaman – Kalehöyük’tür. Burada Japon Arkeolog Prof. Omura’nın otuz yılı aşkın süredir devam eden kazı faaliyetleri bulunmaktadır. Buradaki kazı çalışmaları, Hitit Dönemi öncesi ve sonrasında tarihin aydınlatılmasında büyük rol oynamıştır. Japonya’nın desteğiyle kurulan Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi’nde, bu alandan çıkartılan çok sayıda tarihi eser sergilenmektedir. Ayrıca dört mevsimin değişen güzelliklerini gözler önüne seren Japon bahçesi hemen yanı başında bulunmaktadır. Pek çok Türk’ün ziyaret ettiği bu yer Japonya ve Türkiye arasındaki dostluğun sembolü haline gelmiştir. Mutlaka herkesin ziyaret etmesini dilerim. Bahsetmek istediğim ikinci yer ise, Ankara’da Keçiören Evcil Hayvanlar Parkı’dır. Burada Ankara kedisi ve Van kedisi titizlikle yetiştirilmektedir. Özellikle, Ankara kedisinin göz alıcı güzellikteki beyaz tüylerinin parlaklığı izleyenleri büyülüyor. Bu haliyle Ankara’nın sembolü olmaya uygun olduğu kanısındayım.
Ülkenizi bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Japonya, Türkiye’nin yarısı kadar yüzölçümüne sahip, etrafı denizlerle çevrili, ılıman iklime sahip, dört mevsimin yaşandığı çok güzel bir ülkedir. Verimli denizlerin, verimli dağların bereketiyle hazırlanan Japon yemekleri “washoku”, dünyanın en uzun yaşayan toplumu olarak tanınan Japonya’da halkın sağlığına katkıda bulunmaktadır ve UNESCO tarafından somut olmayan kültürel miras olarak kabul edilmiştir. Burada, Japonya’nın bilim ve teknolojinin gelişmesi için gayret göstermekte olduğundan da bahsetmek istiyorum. Örneğin, dünyada Japonya’nın öncülüğünde 1964 yılında hızlı demiryoluna (Shinkansen) geçiş hareketi başlamıştır. Günümüzde saatteki hızı 300 kilometreye ulaşan hızlı tren ağı tüm ülkeyi dolaşmaktadır. Ne denli yüksek güvenlikli olduğunun, başlangıcından itibaren elli yılı aşkın süredir bir kişinin dahi ölümüne yol açacak bir kazanın meydana gelmemiş olmasından anlaşılabileceği kanaatindeyim. Son zamanlarda “One Piece”, “Naruto” gibi Japon animelerinin Türkiye’de gençler arasında oldukça ilgi görüyor olması memnuniyet vericidir. Türk halkının mümkün olduğunca daha fazla Japonya’ya gitmesini, Japon yemekleri başta olmak üzere geleneksel Japon kültürünü ve Japonya’nın modern yüzünü tanımalarını, keyifle keşfetmelerini diliyorum.
İki ülke arasındaki ilişkileri nasıl değerlendirirsiniz?
Japonya ile Türkiye arasındaki ilişkiler daima dostluk üzerine kurulmuştur. Uzun dostluk tarihimiz boyunca, 1890 yılındaki Ertuğrul Fırkateyni kazası ve İran-Irak Savaşı’nda mahsur kalan Japonların Türk Hava Yolları uçağıyla kurtarılması gibi iki ülkenin halkları arasındaki dostluk bağlarının nasıl güçlendiğini anlatan birçok hadise bulunmaktadır. Türkiye’ye tayin olmadan önce Ertuğrul Fırkateyni kazasının meydana geldiği Wakayama’nın Kushimoto ilçesini ziyaret ettim. Yerel halk her gün Ertuğrul Fırkateyni şehitleri için dikilen anıtın temizliğini sağlıyor ve anıtı bir gün olsun çiçeksiz bırakmıyor. Tabii ki, Başbakan Shinzo Abe ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın sık sık karşılıklı ziyaretler gerçekleştirmeleri, iki ülke liderleri arasında güçlü güven ilişkisinin mevcut olması, iki ülke ilişkileri bakımından son derece memnuniyet vericidir. Aynı zamanda, iki ülkenin dostluk ilişkilerinin toplumun geniş tabanından destek bulması sevindiricidir.
İşitme engelliler için işaret dili biliyorsunuz. İşaret diline olan ilginizin sebebinden bahseder misiniz?
Bu yıl Temmuz ayında Samsun’da “Deaflympics (İşitme Engelliler Olimpiyat Oyunları)” gerçekleştirilecektir. Japonya bugüne kadar Deaflympics yarışlarına çok sayıda sporcuyla katılmış ve bundan önce Bulgaristan’da düzenlenen yarışlarda 2 altın, 10 gümüş ve 9 bronz olmak üzere toplam 21 madalya kazanmıştır. Samsun Deaflympic yarışlarında Japon sporculara başarılar dilerken, ayrıca mümkün olduğunca çok sayıda Japon sporcuya, buradan ayrılmadan önce Türkiye’yi sevdirmeyi arzu ediyorum. Benim işaret diline ilişkin bilgim sınırlıdır. Türkiye’de Deaflympic düzenleniyor olması vesilesiyle kendim izleyerek öğrenmeye çalıştım. Deaflympic oyunlarının başarısına biraz olsun katkıda bulunmayı ümit ediyorum.
Türkiye’den ayrıldıktan sonra en çok neleri özleyeceğinizi düşünüyorsunuz?
Türkiye’de mümkün olduğunca uzun süre kalmayı diliyorum. Türkiye’deki görevimi tamamladıktan sonra neler olacağını düşünmedim ancak, geçen yıl Nisan’da göreve başladığımdan bu yana pek çok Türk ile bir araya gelip konuşma imkanım oldu ve her görüşme beni yeniden etkiliyor. Türklerle sohbet ederek geçirdiğim keyifli ve verimli zamanların, sevgiyle anımsayacağım hatıralarım olacağından hiç şüphem yok.