İstanbul’da Bir Kübalı Yanssel Castellon
İstanbul her an müzikle doluyor; her an farklı kültürlerin kokuları yayılıyor Boğazı’na, eski sokaklarına ve gecelerine. Velhasıl İstanbul müzikleriyle ve farklı kültürlerden sürprizleriyle her an zenginleştirebiliyor. Gece işlerinde tanıştığım hemen her müzisyenin İstanbul tutkusunu biliyorum ama İstanbul’da kocaman bir Latin Küba Orkestrası kuran Yanssel Castellon ile tanışmak benim için ayrıca büyük bir sürpriz oldu.
Latin Amerika’nın zengin ruhlu müziklerini ve Küba’nın zengin ritimlerini, perküsyonun olduğu mutlu, coşkulu müziklerini düşünün. Yanssel Castello, ilhamını İstanbul’dan alıyor ve aşık olup kaldığı şehre Küba müziklerini dev gibi bir Latin Orkestrası ile sunuyor.
Havana doğumlu Yanssel Castellon, köklü müzisyen bir aileden geliyor ve Kübalı müzisyenlerden oluşan ekibi Los Amigos ile birlikte akustik enstrümanlar kullanarak ağırlıklı Küba geleneksel müziklerini ve ayrıca Latin Amerika repertuarını da en orijinal haliyle bizlere getirmiş oluyor. Türkiye’nin en iyi, Havana konseptli ilk ve tek orijinal Latin Küba Orkestrasını kuran Yanssel, tutkun olduğu bas gitarının ekipte diğerlerine yol gösterdiğine inanıyor. Solist/ana vokal ve bas gitarist Yanssel Castellon direktörlüğünde 15 kişiden oluşan profesyonel ekip nasıl oldu da bir araya geldi, Yanssel’i Türkiye’ye bağlayan aşk hikayesi nasıl gerçekleşti, Latin Küba Orkestrası ve zengin müzikleriyle sırada neler var, geleneksel Küba müziklerini bize nasıl tarif ediyor? tanışır tanışmaz hepsini sordum. Yanssel ile sımsıcak bir müzik sohbetiyle İstanbul’dan aldığı ilhamı da konuşmuş olduk.
Yaklaşık 5 yıldır Türkiye’desiniz; peki Türkiye hikayeniz nasıl başlıyor?
Küba’da müziğim ile ilgili iş olarak önüme iki fırsat çıkıyor; biri İtalya, diğeri Türkiye… Bu arada bir arkadaşım bana Türkiye’nin çok güzel bir ülke olduğunu söylüyor ve öylece Türkiye’yi seçiyorum. Hikayem müzikle başlasa da İstanbul’da bir aşk hikayesine dönüşüyor. Bir Latin gecesinde yine tesadüfen, İlksen ile tanışıyorum. Böylece tam Küba’ya dönmek zamanım gelmişken, hiç düşünmeden kalıyorum sevgiyle, aşkla…
Köklü bir müzisyen aileden geliyorsunuz, sizi tanımaya “Sihirli Flüt” lakaplı meşhur akrabanızla devam etsek?
”Sihirli flüt” lakaplı Richard Egües, flütte Küba’nın en başarılı ve popüler müzisyenlerinden… Küba’ya kazandırdığı birbirinden değerli danzon ve chachacha besteleri, aranjeleri var. Çok yoğun bir müzisyendi ama Havana’ya geldiğinde babamla programlarına giderdik, çok muhteşem flüt çalardı… Bana; “Hissediyorum, sen de çok iyi bir müzisyen olacaksın, bir ışığın var senin” derdi.
Babanız gibi siz de müzisyen olmayı seçmişsiniz ve o sizin ilk öğretmeniniz olmuş, çocukluğunuzda evde nasıl bir müzik ortamı vardı?
Babam benim ilk öğretmenim ve idolümdür. Çok iyi bir eğitmen ve müzisyendi. Aynı zamanda beste ve aranje yapardı. Onun bestelerini gün yüzüne çıkarmak en büyük hayallerimden. Babamın yaptığı müzikler, Tangolar ve çok geniş Latin Amerika müzikleriydi. Ama evimizde Latin Amerika müziği dışında dünya müziği de çok dinlenirdi. İşlerinde çok iyi olan benden büyük müzisyenler tanıdım ve deneyimler edindim. İlk defa 15 yaşımda onlarla birlikte programa çıktım ve perküsyon çaldım.
Peki müzik sizin için tam olarak neler ifade ediyor?
Benim için müzik bir aşk ve hala bir tutku aslında. Konservatuar yıllarım, müziği gerçek bir sevgili gibi gördüğüm yıllardı diyebilirim. O zamanlar kendimi dışarıya kapatmıştım. Okulda, evde, yolda, otobüste sürekli nota okur, bas gitar çalardım zihnimde… Müzikle güçlü bir bağım var ve müzik sayesinde bazen kendimde, bazen dışarıda gördüğüm yanlışları düzeltebiliyorum, bir şeyleri onarıyorum sanki… Türkiye’de de seyirciyle aynı dili konuşamasak da program sonunda aynı duyguları, coşkuyu hissedebiliyoruz bu bağ sayesinde. Onlara bir mesaj veriyorum müzikle ve alıyorlar. Mutlu ol, aşık ol, rahat ol, özgür hisset gibi ..
İstanbul’da hem şarkı söyleyen hem bas gitar çalan Kübalı bir müzisyen olarak bize projenizi ve ekibinizi nasıl tarif edersiniz?
Şarkı söylemeyi çok seviyorum ama bas çalmadan şarkı söylediğimde kendimi yalnız ve boşlukta hissedebiliyorum hatta melodiyi kaybedebiliyorum. Bas gitarın sesi çok güzeldir bana göre, güçlüdür ve diğerlerine yol gösterir. Ekibimizde bas benim atımdır; yola girdiğine emin olurum ve şarkımı rahat rahat söylerim. Ekibimizin tamamı İstanbul’da yaşayan profesyonel Kübalı müzisyenlerden oluşuyor ama orkestra projesinde bazı Türk müzisyenleri de zorluğuna rağmen projeye harmanlayabildim. Eğer bu proje olabilirse, burada müzik yapan müzisyenler Türkiye’nin en iyi Latin müzisyenlerinden olacak demiştim. Hala da öyle.
Bizde hiç nota bilmeyen çok yetenekli müzisyenler de vardır, sizde nasıl bir gelenek var?
Tabii ki var bizde de. Örneğin, bizim geleneksel müziğimiz olan “son“ aslında böyle yetenekli insanların yarattığı müziktir. Nota bilmezler ama kulaktan çok güzel söylerler. Doğrusu Küba’da müzik onlarla başlar ve zamanla aktarılarak dönüşür. Müzikte eğitim olayı devrimden sonradır Küba’da.
Küba müzikleri ve Latin müzikler mutlu şarkılar akla getiriyor; siz geleneksel müziklerinizi nasıl tarif edersiniz?
Sadece mutlu değil. Nostaljik, duygusal müzikler de var. Örneğin bir “bolero” olan “dos gardenias” romantiktir, melankoliktir, aşkı anlatır. Ama son, salsa, chachacha, merenge, cumbia türlerinde dinamizm vardır, eğlencelidir. Çünkü içinde zengin ritimlerin, perküsyonun olduğu müziktir ve bir de sözler tarafı var işin. Sözler metaforiktir, komiktir, pozitiftir, bazen sosyal, politiktir. Hayatın içinden günceldir.
Son olarak Havana doğumlu bir müzisyen olarak İstanbul size nasıl bir ilham veriyor?
Benim için İstanbul’da olmak hala bir rüya gibi. Küba ve Türkiye kıyaslanacak olursa bambaşka kültürler… Ama bana kalırsa aralarında çok yakın noktalar var. Küba, Karayipler bölgesinde bir anahtar, Türkiye ise Asya ile Avrupa arasında bir anahtar. Sanki İstanbul’da bütün ülkelerin, kültürlerin kokusu var. İstanbul’da bazen tam Avrupa’yı bazen de Latin Amerika’yı hissedebiliyorum. Bana İstanbul bir kaynak gibi geliyor. Burada herkesin içinde bir potansiyel var, her şeye hazır ve açık. Aslında benim kültürümden olan rumba ile sizin kültürünüzden darbuka hem çok farklı hem de çok yakın. Havana ve İstanbul da bir o kadar farklı ve bir o kadar yakın… Tüm bunlar bana hayalimdeki müzikleri yaparken çok fazla ilham veriyor.