Her Zaman Hayallerinin Zirvesinde Aybars Kuday
Uzun yıllar, hayalindeki şirkette çalıştıktan sonra tiyatro eğitimi alan ve yeni bir sektöre adım atarak oyunculuğa başlayan Aybars Kuday; spora küçük yaşta başlayan ilgisini, eğitimlerini, başarısının sırrını ve hayallerini MAG Business Okurlarıyla paylaştı…
Kurumsaldayken oldukça başarılı mevkilerde görev almıştınız. En başa dönersek, sektörünüzde iş hayatına başlamaya nasıl karar vermiştiniz? Eğitimlerinizden bahseder misiniz?
Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldum; ama okulda pazarlamaya daha çok ilgim olduğunu fark ettim ve seçmeli derslerimi de hep pazarlama bölümünden aldım. Daha sonra Amerika’ya gittim, pazarlama ve uluslararası ticaret üzerine MBA yaptım. Okul bittiğinde kafamda sadece iki şirket vardı çalışmak için. Bunların dışında bir yerde çalışmak istemiyordum. Kafama koyduğum şeyi genelde sonuna kadar kovalayan birisiyim. Sonunda amacıma ulaştım ve çok istediğim Coca-Cola şirketinde çalışmaya başladım. Benim için Real Madrid’e transfer olmak gibi bir şeydi bu. Orada tam on üç sene çok büyük bir keyifle çalıştım, harika tecrübeler edindim ve çok değerli insanlarla beraber çalışma şansım oldu.
Beyaz yakalı bir yaşamdan, oyunculuğa geçtiniz. Böylesine bir değişim nasıl oldu?
Okul çıkışlarında hemen her akşam, kuzenim Gökhan Arsoy’un dizi çekimlerine gider; sette neler oluyor, kim ne iş yapar, oyuncu nasıl hazırlanır, kamera ile nasıl bir ilişki kurulmalıdır gibi şeyleri gözlemlerdim ve hep bir gün burada olmayı hayal ederdim. Eniştem Göksel Arsoy ve kuzenim Gökhan Arsoy birer rol modeldiler benim için. Kurumsaldan ayrılmam hemen pandemi dönemine denk gelmişti. Ben de bu dönemde her zamankinden daha fazla oturup düşünmeye ve iç sesimi dinlemeye fırsat buldum ve oyuncu olmaya karar verdim, hem de kırk üç yaşında. Bunun için Müjdat Gezen Kültür ve Sanat Merkezinde önce kamera önü, daha sonra da temel oyunculuk ve tiyatro eğitimleri aldım. Burada çok değerli hocalarla çalışma şansı buldum. Eş zamanlı olarak Çiğdem Tunç Tiyatrosu’nda değerli hocam Çiğdem Tunç ve oyuncu arkadaşlarımla birlikte hem eğitim alma hem de beraber sahneye çıkma fırsatım oldu. Müthiş yoğun geçen bu dönemin hemen sonrasında bir anda kendimi önce farklı farklı oyunlarla tiyatro sahnesinde, daha sonrasında da art arda dizi ve reklam setlerinde buldum. Şu anda da, Müjdat Gezen’deki eğitimim sonrasında bile bana desteğini bir an olsun bırakmayan çok değerli hocam Sennur Nogaylar ile birlikte dizideki sahnelerime çalışıyorum ve kendimi her gün daha da geliştirmeye gayret ediyorum.
Tiyatro mu, kamera önü mü daha keyifli?
İnanın her ikisi de çok ama çok keyifli. İkisi de oyunculuk ama tek fark, oyunculuk teknikleri. Tiyatroda, tabiri caizse daha büyük oynarsınız fakat kamera önünde iç aksiyon önceliklidir, duygu durumunu yaşamanız ve yaşatmanız gerekir. Ben mümkün olduğunca hem kamera önü hem de tiyatroyu beraber yürütmek isterim, çünkü tiyatronun verdiği manevi hazzı kelimelerle tarif etmek çok zor. Bir tanesini seçmek gerekirse, çocukluk hayalim olan kamera önü oyunculuğunun benim için çok daha özel olduğunu söyleyebilirim.
Rol aldığınız karakterlerden sizi en çok etkileyeni hangisiydi? Oynamayı çok istediğiniz bir karakter ya da hikâye, tür var mı?
Şu ana kadar canlandırdığım karakterlerin hepsi ayrı ayrı çok keyifliydi. Netflix yapımı “Mezarlık” dizisindeki sosyopat Yalçın Gürgen, “Yasak Elma”daki içten pazarlıklı Saffet Kazancıoğlu vb… Fiziksel özelliklerimden dolayı genelde iş adamı, avukat, finansçı gibi daha çok “takım elbiseli karakterler” canlandırdım. Öte yandan çok daha aykırı karakterler benim iştahımı daha çok kabartıyor. Mesela geçtiğimiz kış çekmiş olduğumuz, Ali Altınöz’ün “Gündüz ve Gece” isimli bağımsız filminde; köyde yaşayan, kaba, eğitimsiz ve son derece agresif, kavgacı Davut karakterine hayat verdim. Benim için çok keyifli ve çok değişik bir tecrübe oldu.
Bana göre insan sadece tek bir şeyden ibaret değildir. Ben çoklu yaşam alanlarını deneyimlemeyi seviyorum. İş hayatında elde ettiğim tecrübelerim, yaşadıklarım bana oyunculuk hayatımda bir karakter inşa ederken malzeme olan şeyler. Aslında yaptığım her iş, sporculuk, iş adamlığı, oyunculuk, köşe yazarlığı; her biri ayrı bir yaşama bakış ve insan tanıma şekli. Bu saydığım çoklu yaşamlar ve içindeki farklı ilişkiler de bana kendime has bir zenginlik katıyor. Gözlemlerimden ve yaşadıklarımdan ilham alıyorum ve karakter yaratırken de kendime has bir duygu geçmişinden faydalanma şansı buluyorum.
Şu anda profesyonel bir sutopu oyuncususunuz. Spora olan ilginiz ne zaman başlamıştı? Su sporlarına yönelmenizin özel bir nedeni var mı?
Sutopu; ülkemizde ismi profesyonel de olsa amatörce yapılan bir spor dalı maalesef. Dünyanın, en zor spor branşı olarak kabul ettiği bu spor benim hayatımda çok özel bir yere sahip. Burada edindiğim arkadaşlıklar ve alışkanlıklar, disiplin ve çok çalışma odaklı düşünce yapısı hayatımın her döneminde bana çok yardımcı oldu. Ailemin yönlendirmesiyle dört yaşında İstanbul Yüzme İhtisas Kulübüne, yüzme okuluna gitmeye başlamıştım. Burada on iki yaşına kadar yüzdüm, daha sonra da sutopuna geçiş yaptım. Bu harika kulüpte minik takımdan başlayıp A takıma kadar bütün yaş gruplarında kulübümü temsil etmeye çalıştım. Yaklaşık on iki senedir de Modaspor kulübünde sutopuna devam ediyorum.
Sizi başarıya ulaştıran motivasyonlar neler? Başarılarınızı nasıl elde ettiniz?
Sporcu olmanın fiziksel açıdan sağladığı faydalarının ötesinde manevi olarak da çok büyük faydaları var ve bu avantajlar çoğu zaman hayatının sonuna kadar bize yardımcı olmaya devam ediyor. Bunlardan en önemlisi, sporun, kişiye disiplinli ve çok çalışmaya odaklı bir düşünce yapısını aşılaması. Bu düşünce yapısına hâkim olan insan, hayatta istediği her şeyi yapabilme potansiyelinin olduğunu bilir. Herkes evinde yatarken ya da gezip tozarken, sporcu mantalitesine sahip olan birey amacına ulaşmak için çalışır. İşte farkı da bence bu düşünce yaratır. Dünyada başarılı olmuş sporculara, bilim insanlarına veya iş insanlarına bakın; hepsinin ortak noktası kısa yoldan hedefe ulaşmaya çalışmaktan ziyade çok çalışmaya ve bunun sonunda mutlaka başaracağına inanmaktır. Ben de mümkün olduğunca daha iyi bir oyuncu olmak için çok çalışmaya devam edeceğim.
Hayalleri için motivasyon bulamayan gençlere tavsiyeler verecek olsanız, bunlar neler olurdu?
Tavsiyem; asla ve asla vazgeçmeyin. Başarılı insanların biyografilerini okuyup empati kurun, kendinize ortak paydalar çıkartmaya çalışın. Hiçbir zaman hiçbir şey için geç kalmadınız, yeter ki içinizde azim olsun. Yaptığınız işi çok sevin ve bunun için herkesten daha çok çalışın.
Yakında yeni projeleriniz var mı?
Şu anda Ay Yapım’ın “Aile” dizisinin ikinci sezonu için yavaş yavaş set hazırlıklarına başlıyoruz. Benim buradaki Av. Çağrı rolüm, bu sezon da devam ediyor. Hani Coca-Cola’da çalışmak Real Madrid’de oynamak gibi bir şey demiştim ya, bu dizide oynamak da bu sektörün Real Madrid’inde oynamak gibi benim için. Şu anda her şey çok güzel gidiyor. Harika bir ortamda harika insanlarla ve de en iyi oyuncularla beraber çalışıyorum. Set ekibi artık ailem gibi oldu diyebilirim. Bu proje sonrasında gelecek olan yeni projeleri ben de heyecanla bekliyorum.
Kendinizi nerede görmek istersiniz, hayaliniz nedir?
Hayran olduğum yabancı dizilerde oyuncu olarak yer almak benim idealim: Orada var olmak ve yurt dışında çalışıp bu oyuncular ve yönetmenlerle aynı ortamda çalışmak. Düşünsenize monitörün başında Spielberg’in olduğunu görmek nasıl bir haz verir insana. Peaky Blinders dizisinde Tom Hardy’nin canlandırdığı Alfie Solomon veya Last Kingdom dizisindeki yenilmez ama aynı zamanda da sempatik savaşçısı Uhtred benzeri karakterleri oynamayı çok isterim.