Fütürist Bir Bakışla Geleceğin Dünyası
Girişimci, İş İnsanı ve Fütürist Alphan Manas siyaseti, tarihi ve ekonomiyi fütürizm çatısında değerlendirerek, bizleri bekleyen geleceğe hem bireysel düzeyde hem de ülke olarak nasıl hazırlanabileceğimiz üzerine akılcı bir yol haritası sunuyor.
Çok özel bir kariyer yolculuğunuz var. Bugüne geldiğimiz o süreci sizden dinleyebilir miyiz?
İş yaşamıma 1987 yılında girişimci olarak başladım. Şu anda girişimim olan 2 şirket dahil toplam 45 şirkette, 60’dan fazla kişiyle ortaklık kurdum. Başarının arkasında ortaklığın yattığını görüyorum. Şu an Türkiye’de 1 ve ABD’de 1 girişimim var. Bugüne kadar yarattığım veya ortağı olduğum şirketlerin değeri 1 milyar USD’yi aştı. Türkiye’deki girişimim; otomobil ve gayrimenkulün online açık arttırma ile satıldığı “www.muzayede.com”, 2019 yılı sonunda aktif hale geldi. ABD’deki “Enerji Depolama-Pil” şirketi yatırımımda dünyanın en büyük tüketici elektroniği şirketlerinden biriyle 500 milyon USD tutarında bir yatırım için niyet mektubu imzalandı. Bugün geldiğim aşamada oldukça risk alan bir yatırımcı olduğumu, özellikle ABD’deki şirkete oldukça büyük bir yatırım yaptığımı ve sonucunu görmem için 10 yıl beklemeyi göze aldığımı görüyorum. Geriye dönüp baktığımda, bunu tekrar yapar mıydım, diye düşündüğümde tekrar yapacağımı görüyorum.
Fütüristler Derneği kurucusu olmanın yanında onursal başkanlığını da yürütüyorsunuz. dernek ve işleyişi hakkında sizden bilgi alabilir miyiz?
Derneğimiz 2005 yılında benim başkanlığımda kuruldu. Başkanlık konusunda sürekli bayrak değişimi yaşadı. Her gelen başkan derneği daha da ileriye taşıdı. Derneğimiz web sayfamızda da belirttiğimiz gibi, sosyal ve pozitif bilimler açısından tüm disiplinlerin ve teknolojinin insanlığı ne kadar ve nasıl etkileyeceği, nelerin değişeceği ve dönüşeceğiyle ilgili görüşleri paylaşıyor; iş yaşamı ve sosyal hayatı iyileştirmeye yönelik yöntemler geliştirmek üzere faaliyetlerde bulunuyor. Her yıl 1 Mart’ta “Gelecek Günü” düzenliyoruz. Bunu dünyada ilk kez biz başlattık. Yavaş yavaş diğer ülkelere de yayılıyor.
“Fütürizm” denince akla ilk olarak hepimizi heyecanlandıran bir sihir, bir bilim-kurgu filmi sahnesi geliyor. Fütürizmde insanları bu kadar kendisine çeken nedir?
Yaradılış gereği hep sonrasını istiyoruz. Kültürel olarak böyle alıştırılmışız. Hep ileriye baktığımız için de bilemediğimiz gelecekten korkuyoruz. Onu öğrenmek istiyoruz. Bunun arkasında yenemediğimiz merak var. Özellikle içinde bulunduğumuz durum can sıkıcıysa ve tatmin edici değilse geleceğe olan merakımız daha da artıyor. COVID-19 ile beraber Fütürizm tekrar dünyanın gündemine oturdu.
Bu süreçte Türkiye’nin içerisinde bulunduğu ekonomik durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, ekonomik olarak ince bir buz tabakasında ilerliyor. Ülke insanı tasarruf yapamadığından, büyüme için gerekli sermayenin yurt dışından borçlanarak gelmesi gerekiyor. Şu an ülkemize karşı yurt dışında bir güven olmadığı için sermaye akışı olanaksız gözüküyor. Ülke için temel gösterge olan ABD dolar kuru, kamu bankalarının desteği ile sürekli baskılanıyor. Bu da Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin erimesine yol açıyor. Bahsi geçen Swap hareketleri sadece Merkez Bankası rezervlerini geçici olarak büyütüyor. Şu an eksi rezervdeyiz ve sonuç olarak döviz rezervlerimizde yaşanacak bir sıkıntı buz tabakasının kırılmasına yol açacak. Buz tabakasının kırılması döviz fiyatlarında patlamaya; dolayısıyla enflasyona, büyümenin yavaşlamasına ve işsizliğin daha da artmasına neden olacaktır.
Giderek kutupsuzlaşan “Yeni Dünya” bizim gibi gelişmekte olan ülkelere nasıl bir gelecek vadediyor?
Aslında COVID-19 bize dünyada kutupsuzlaşmanın olabileceğini gösterse de ben aynı görüşte değilim. Yeni dünyada güç savaşları azalmadan devam edecektir. Belki pandemi süresi boyunca bazı ülkeler, sahip oldukları gücün aslında var olmadığını göstermiş olabilirler. Örneğin ABD, sağlık konusunda sınıfta kaldı. Ama uluslararası rezervlerin %64’ü ve dünya ticaretinin %60’ı ABD Doları iken ABD ticari gücünü elinden bırakmamak için her türlü yolu kullanmaya devam edecektir. ABD ve Çin teknoloji konusunda güçlerini ortaya koyarak bir anlamda kutuplaşma sağlayacaklardır. Türkiye’yi diğer gelişmekte olan ülkelerden ayırmamız gerekiyor. Türkiye ne yazık ki dünyada teknoloji açısından dönüm noktası olacak 2030’u kaçıracak gibi gözüküyor. Şu anda teknoloji Türkiye gündeminde, ağırlıklı olarak askeri alanda karşımıza çıkıyor.
Geleceğin dünyasında en güçlü uluslararası aktörler kimler olacak ve hangi enstrümanlara sahip olacaklar?
Gelecekte egemen devlet kavramının yerini egemen şirketlere bırakacağını düşünüyorum. Bazı şirketler öylesine büyük ki küresel sistemdeki çoğu devletten daha varlıklı durumdalar. Örneğin dünyanın en büyük 10 şirketinin merkezi ABD’de ve bu şirketlerin toplam piyasa değerleri 6.3 trilyon USD. Bu değer dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi Japonya’nın GSYH’sinden büyük. Şirketlerin yıllık cirolarına baktığımızda, örneğin Wallmart; dünyanın en büyük 24. Ekonomisi olan Belçika’nın GSYH’si kadar ciroya sahip. Sıralamaya aldığımızda birçok şirketin, piyasa değeri veya yıllık cirosu ile, dünyadaki birçok devleti geride bıraktığını görüyoruz. Bu durum gücün artık şirketlere geçtiğini gösteriyor.
Facebook’un banka hesabı bulunmayan 1.7 milyar kişi için geliştirdiği; Uber, Spotify gibi firmaların katıldığı ve toplam 100 şirketin katılımının beklendiği kripto para birimi Libra yakında piyasaya sürülecek. Libra’nın yaygınlaşması durumunda insanlar harcama, biriktirme ve aktarma alışkanlıklarını değiştirme potansiyeline sahip olabilecekler. Böylece ABD Doları’na bağlı da olsa farklı bir para birimi ortaya çıkacak.
McLuhan’ın çok öncelerde ifade ettiği şekliyle “küresel bir köy” halini alan dünyada enformasyon kadar dezenformasyonun yayılma hızında da yaşanan artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
McLuhan’un 1960’larda ortaya koyduğu bu kavrama göre internet ve sosyal medyanın gelişimi ile birlikte ülkeler ve insanları birbirinden ayıran kültür farkları yok olmuştur. Sosyal medya, daha kişisel, kullanıcı-odaklı bir kamu etkileşiminin yolunu açan bir geçişe de zemin hazırlamaktadır. Dünya, insanların her şeyi aynı anda öğrendiği, büyük bir köy haline gelmektedir. Bu durumda dezenformasyon, enformasyon kadar hayatımızın bir parçası haline gelmiştir. Dezenformasyon konusunda sosyal medyada önlemler alınmaya başlansa da bunu engellemek çok zor. Zamanla bu konuda ciddi önlemler alınmaya başlanacak ve filtre mekanizmaları ile doğrulama sistemleri ortaya çıkacak. Ama o zamana kadar bununla beraber yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.
Geleceğin dünyasında veri güvenliği ve kişisel hayatın mahremiyeti nasıl güvence altına alınacak?
Gelecekte veri güvenliği ve kişisel hayatın mahremiyetinin tümüyle ortadan kalkacağı bir dünyaya hazır olmamızda yarar olduğunu düşünüyorum. 2030 yılında Avrupa Birliği fiziki paranın ortadan kalkacağını anons etti. Nakit paranın kullanılmadığı bir ortamda yapmış olduğumuz her harcama ile zaten takip edileceğimiz ortada iken, “Yüz Tanıma” vb. teknolojiler ile nerelerde olacağımız, sosyal medya ile psikolojimiz, e-ticaret siteleriyle de beğenilerimiz takip edilirken ne tür bir mahremiyetten bahsedebiliriz ki? Zaten Z kuşağı mahremiyet konusunda çok tedirgin değil. Onlar, bilakis, kişisel hayatlarını en fazla oranda paylaşmak istiyorlar.
Küreselleşen dünyada COVID-19 salgını da kısa bir süre içerisinde tüm insanların sorunu haline geldi. COVID-19’un insanlığın dönüşümüne olan etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Günlük yaşantımızda bir rutinimiz var. Beyin; rutinleri ve belirlenmiş programları seviyor. Böylece daha az enerji harcıyor. Hayat tarzımızı belirleyen bu rutin ve programlar COVID-19 ile değişti. Toplumsal hayatımız sekteye uğradı. Ama şunu bilmekte yarar var ki, gerçek bir toplumsal değişimden bahsedebilmemiz için COVID-19’un “Veba” gibi yüzyıllarca sürmesi veya AIDS gibi aşı ve tedavisinin bulunmaması gerekiyor. COVID-19’un aşısının bulunmasıyla beraber insanlık eski rutinlerine ve programlarına geri dönecek. Tabii ki ekonomik kayıplar olacak. Bu durum bireyleri, şirketleri ve de ülkeleri etkileyecek. Geri kazanımlar yıllar sürecek. Belki şahsi iflaslar ve şirket iflasları olacak. Ama yaşam eski dinamiklerine dönerken, bazı teknolojik yenilikler hızlıca ortaya çıkarken, iş yapma biçimleri değişecek ve hedeflenen değişim tarihleri (örneğin içten yanmalı otomobillerin AB’de üretiminin yasaklanacağı tarihin 2030 olması) öne alınacak.
Başarılı bir fütürist, girişimci ve iş insanı olarak gelecek hedefleriniz ve vizyonunuz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Akıllı insanlar başarılarının tadını çıkarırlar. Ben başarımın tadını çıkarmadan bir başka girişime yöneliyorum. Başarının tanımı herkese göre değişse de ben başarı konusunda çıtayı çok yüksek tuttuğum ve her seferinde daha da yükseğe çıkardığım için sürekli bir mücadele, bazen de hayal kırıklığı yaşıyorum. Bazı alanlarda dünyanın geri kaldığını görüyorum ve değişime katkım olsun istiyorum. Bundan sonra da “büyük değişim” yaratacak işlerin içerisinde olmak istiyorum.
Genç Fütüristlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Genç bir Fütürist’in gelecekte sosyal, teknolojik, ekolojik ve politik açıdan ne tür gelişmeler olacağını öngörebilmesi; bu gelişmelerin iş, aile ve sosyal yaşama olan etkilerine dair alternatif görüş ve beklenti geliştirebilmesi için sürekli olarak okuması ve kendini geliştirmesi gerekiyor.
Hepimizin bir hedefi var. Hedefsiz yaşamın bir anlamı kalmıyor. Önemli olan ulaşılabilir hedefler koymak ve bu hedeflere ulaşıldığında bunun keyfini çıkarabilmek. Ben durup keyfini çıkarmadan başka bir girişimin peşinde koşuyorum. Ama keyfini çıkaran insanların daha mutlu olduklarını görüyorum.