Farklı Olduğunu Fark EdinHAKAN HELVACIOĞLU
Tasarladığı mekanlarda “hep varmış veya zaman içerisinde aile bireylerinin katkılarıyla oluşmuş, yapay olmayan bir ev” hissiyatını verebilmeyi temel odak noktası olarak belirleyen başarılı İç Mimar Hakan Helvacıoğlu ile hayatı ve çalışmaları üzerine gerçekleştirdiğimiz röportajı keyifle okuyacaksınız.
Merhaba… Başarılı projeleriyle tanıdığımız Hakan Helvacıoğlu’nu kendi ağzından kısaca dinleyebilir miyiz?
1967 yılında Köln’de doğdum. Viyana’da Sahne Sanatları eğitimimin ardından ağırlığım hep dekordan yana olduğu için mekan ve içindeki her bir birimi yaratabileceğim bir kariyerim olsun istiyordum. Sonunda Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İç Mimarlık ve Endüstriyel Tasarım bölümünü kazandım ve kariyerime doğru adım atmış oldum. Yoğun Fakülte eğitiminin yeterli gelmediğini fark edip, ikinci sınıfın başında tarzını beğendiğim bir firmaya habersiz gidip “Sizinle çalışmak istiyorum, bence ben size uygunum ve çok şey katarım . dedim.” Çok şaşırdılar ama o kadar etkilendiler ki öğrenciyken 3 yıl yarım gün, sonrasında da bir buçuk yıl daha tam zamanlı çalıştım onlarla.. Çok şey kattı bu ” gerçek hayat” deneyimi… Kısacası, Avrupa kökenli eğitimime, İstanbul ve dünya şehirlerinde yaşarken biriktirdiğim kültürel aktarımları ve iş tecrübelerimi de ekleyerek, en iyiyi öğrendim. Tüm bu birikimimi 26 yıldır özellikle “ev projeleri”ne yansıtan bir iç mimar ve tasarımcıyım.
Mimari stilinizi nasıl tanımlarsınız, çalışmalarınızda kullanmayı en çok tercih ettiğiniz tarz nedir?
Ağırlıklı olarak aile evleri yani “Yuva” yaratmaya özen gösteriyorum. Konumuna uygun, mimarisine saygılı, yaşayanlarının yaşam koşullarını unutmayan, fonksiyonları göz ardı edilmemiş ama estetikten de ödün vermeyen evler kurguluyorum. Ama ana odak, hep varmış veya zaman içerisinde aile bireylerinin katkılarıyla oluşmuş, yapay olmayan bir ev yankısı verebilmek….
Diğer mimarlardan ayrıldığınız yönler neler?
Kendi stilimi dayatan mekanlar tasarlayan bir iç mimar olmak yerine “Kendi Stili Olan Mekanlar Yaratan” bir “İç Mimarım”. Mimariye, konuma saygılı, tarz takıntısı olmadan yaşayanların uzun yıllar huzurlu , mutlu, keyifli yaşayabilecekleri ama konforu göz ardı edilmemiş, Art Work, Vintage ve Antika parça katılımlı sıcak atmosferli mekanlar yaratıyorum..”
Dekorasyonda renklerin önemi nedir sizce? Siz tasarladığınız mekanlarda daha çok hangi renkleri kullanmayı tercih ediyorsunuz?
Renk kullanımı bir kompozisyon, iyi bir müzik eseri gibidir….Ya dinlendirir huzur verir, ya fazla enerji verip yorar.. Mekan fonksiyonlarına ve kullanım şekillerine uygun doğru renk seçimi mekanın seçimini arttırır. Her mekan nasıl kendine özelse her mekana adadığım renk skalası da özel oluyor… Mekanın ruhu ne gerektiriyorsa renk paleti o oluyor… Kişisel olarak gri-toprak tonlarını monokrom olarak seviyorum. Ancak mavinin her tonunu, Celedon yeşilini ve kemik tonlarının karışımını çok kullanırım… Kontrast olarak da mercan tonlarını yeğlerim bu birlikteliğe….
Sizce 2016 yılı mobilya dünyasında nasıl trendler getirecektir?
Bilinçli bir döneme giriyoruz. Yani Vintage veya görünümlü tasarımların ağırlıkta olduğu, dönemsel malzeme, desen ve renklerin kullanıldığı, kişiye özgü seçimlerin oluşturduğu karma mekanlar çok görülecek bu yıl.
Türkiye’de ve dünyada en beğendiğiniz tasarımcılar kimler?
İlham veren tüm mekan yaratıcılarını beğeniyorum. Eski yeni ayırt etmeden her birinden alabileceğimiz çok şey var. Eskilerden Aberto Pinto, Bill Blass, Tony Duquette, yeni nesilin olgunları Jean-Louis Denoit, Pierre Yovanovitch ve Kelly Wearstler …….
Projelerinizi yaratırken nelerden ilham alıyorsunuz?
İhamım gördüklerim, öğrendiklerim, beslendiklerimdir.. Paris’te Clignancourt’ta dolaşırken dokunduğum antika ve vintage mobilyalar, objeler… Müzeler, yeni açılan mağaza ve restoranlar… Sergiler… Sokak aralarındaki tasarım butikleri… Berlin’de çağdaş sanat girişimleri, Güzel sanatlar Akademisi öğrenci işleri… Kopenhagen’da her şey… İstanbul’da eski mahalleler, sokak araları, merdivenler… Boğaziçi, Saray Burnu bölgesi… Milano’da modanın yenilikçi heyecanı, mağazaların her yıla dönüşümünün farkına varmak… Okuduğum her kitap, izlediğim her film, tattığım her yemek, dinlediğim her müzik… Vazgeçemediğim ve abone olduğum, heyecanla beklediğim orijinal dekorasyon dergilerim… Koleksiyonuma kattığım kitaplar… Hepsi benim için birer ilham kaynağı…
Bugüne kadar proje gerçekleştirdiğiniz tanınmış isimlerden birkaçını sayabilir misiniz?
80’lerin gözde ailelerinden, gelişen yıllarda yükselen ailelere, iş adamlarından politikacılara kadar çok sayıda değerli insanla çalıştım.. Sanırım çok uzun bir liste olur.. Kiminin ilk evlendiklerinde oturacakları evlerini kiminin torununun evini yarattığım oldu.. Fakat bu isimler ve o dönemlerde yaşananlar “Sır” olarak kalır bende…
Projelerinizi gerçekleştirirken en çok keyif aldığınız aşama hangisi oluyor?
Her aşamasını seviyorum… Evi ilk gördüğümde şekillenen hayalim, proje çizim aşamaları, ortaya çıkmaya başladığı anlar… Ama en güzel kısımları üretimde şekillenenler, başkasını parasını harcayarak yaptığın alışverişler… Son yerleşimler hep çok yoğun süreçlerdir. Bazen iki gün uyumadan çalışırsınız; ara verirseniz yapılanlar uçup buharlaşacak gibi hissedersiniz. Ama eseriniz ortaya çıktığında, ona bakıp “işte oldu!!!” bölümü en sevdiğimdir.
Bugüne kadar gerçekleştirdiğiniz projeleriniz arasında en çok sevdiğiniz hangi proje?
İki yıl süresinde hayata geçen “Kandilli’de Bir Türk Evi” olarak basına yansıyan projem ve belki de en çok sevdiğim projemdir. Hem restorasyon hem mimari hem de iç mimarinin her aşamasını barındırıyordu. Peyzaj düzenlemesi dahil viran bir arazide bir hayatı var ettik yeniden.. .Ama en büyük emek, her isteğime, her görüşüme saygı duyan, destekleyen ve en az benim kadar sevgiyle bu işe sarılan ev sahibinindir..