Dans Eden Bir Kalem Burhan Yücel…
Modern dansçı ve aynı zamanda Habertürk Gazetesi’ndeki “Fark ettikçe” köşesinde gözlemlerini kaleme döken bir köşe yazarı…Burhan Yücel ile keyifli bir İstanbul sabahında mesleki serüveni ve Modern Dans üzerine samimi bir söyleşi gerçekleştirdik…
SANAT DOLU BİR RUH
İlk olarak bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
İstanbul doğumluyum ve üniversite yıllarıma kadar İstanbul’a bağlı Çatalca’da yaşadım. Sanat, çocukluğumdan beri her zaman en büyük ilgi alanım oldu. Trt1’de buz pateni programlarını seyreder, Mezzo kanalında yayınlanan farklı performans işleri izlerdim. Kendimi de bu işlerin içinde görmek isterdim ancak yaşadığım yerin şartları buna çok müsaade etmiyordu. Ailemde de sanatla uğraşan biri olmadığı için bu konuda beni çok fazla yönlendiremediler.
İlkokulu yine Çatalca’da okudum ve tesadüf bu ya o zamanlar okulumuza bale hocası geldi. O yıllarda orada Bale çok yaygın bir sanat değildi. Sonuç olarak sıra arkadaşım dahil olmak üzere, birçok okul arkadaşım bale kursuna yazıldı. Ben de böyle
şeylere çok ilgili olduğum için eve gittim ve aileme, karşıma
böyle bir imkan çıktığını söyledim. Fakat bu konuda onların çok fazla soru işaretleri olduğu için gitmemi istemediler. Bu konuşma sonucunda da bu isteğim benim için artık bir hayal oldu. Akabinde hislerimi tiyatroya yönlendirdim, hali hazırda okulda böyle bir kurs da vardı zaten. Devam eden yıllarda lise ve sonrası da klasik üniversite sınavı sürecine dahil olup sanattan uzaklaştım.
Mesleki serüveniniz nasıl başladı?
Üç kere üniversite sınavına girdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde Ulaştırma Lojistik bölümünü kazandım. Açıkçası vasat bir öğrenci olmama rağmen 4 yılda mezun oldum. Üniversitede okurken okul kulüpleri ile tanıştım, fotoğraf ve tiyatro kulübüne yazıldım. Kız arkadaşlarımız “dans kulübüne de gidelim” dedi. Ben de “Ne işimiz var?” dedim. Zaten kilolu da bir çocuktum, hiç spor yapmamıştım.
Fakat sonra düşündüm ve “tamam” dedim, dans kulübüne de yazıldım. İki üç hafta o kursa gittim ama orada bir şeyler yapmaya utanıyordum. Yoğun ısrarlardan sonra yavaş yavaş ısınmaya başladım. Orada bale eğitimi almış bir arkadaşım vardı, Yazgı İpek. Bale ile ilgili tüm merak ettiklerimi sürekli ona soruyordum. Sonra bir gün yanıma geldi ve “ben bir dans hocasına gideceğim senden de bahsettim, o da heyecanlandı ve seni görmek istedi” dedi. Benim orada o yaştan sonra yapabileceğim bir şeyin olamayacağını düşündüğüm halde merak duygusuyla gittim. Stüdyoya çevrilmiş bir eve girdik; içeride topuzlu bir bale hocası, arkada piyano, iki kız çalışıyor ve Fransızca terimler havada uçuşuyor… Kendi kendime “Ben niye buradayım?” dedim. Çok saygı duyduğum bir iş olduğu için kalkıp buraya gelmenin bile benim adıma fazla cüretkar bir hamle olduğunu düşünüyordum. Hoca beni ısrarla orada tuttu ve konuşmaya başladık. Cümlelerinin içinde hep tanıdık isimler duymaya başladım. Bu da oldukça dikkatimi çekti. Kendisine hangi okullarda ders verdiğini sordum ve verdiği cevapla yıllar önce bizim okula gelen, bir türlü gidemediğim bale kursunun hocası olduğunu anladım. bunun bana gönderilmiş bir işaret olduğunu düşündüm ve bu alanda bir şeyler yapmam gerektiğine inandım. Hoca ne yapmak istediğimi sorduğunda bu işe çok saygı duyduğumu, yapmayı çok istediğimi fakat başlamak için artık geç olduğunu hissettiğimi söyledim. Bana inandığını, hiçbir şey için geç olmadığını ve benden çok iyi bir dansçı çıkartabileceğini söyledi. Fakat ders ücretleri de benim için yüksekti. Hocam, paranın önemli olmadığını belirtse de ben bunu kabul edemezdim, para vermem gerekiyordu. Bunun üzerine anketörlük yapmaya başladım. Yağmur çamur demeden sokaklarda iki üç ay bu işi yaptım.
Akabinde farklı bir hoca ile yollarımız kesişti, işinin ehliydi ve soğuk bir tavrı vardı. Bu işi hobi için yaptığımı düşünmesi üzerine hırslandım ve bu hocayla çalışmanın beni çok geliştireceğine inandım. Yıllarca bu kursa gittim ve eğitim aldım. Okuduğum süre boyunca, oturduğum yere çok uzak olmasına rağmen azmettim ve haftanın beş günü derslerine gittim. Her gün iki buçuk saat yol gidip iki buçuk saat yol geliyordum. Arada üniversiteye de gidiyordum. Zaman ilerledikçe fiziğim değişmeye başladı, bir şeyler görüp öğrenmeye başladım ve modern dansla tanıştım. Böyle bir sanat varmış, insanlar bir şeyler üretiyormuş mantığıyla derin bir araştırma içerisine girdim. Hala daha eksiklerimin olduğunu düşünüyorum ve bu doğrultuda araştırmalar yapıyorum. Başarılarımdan da mutluluk duyuyorum. Mesela şu anda ülkemizi Cezayir’de yapılan bir dans festivalinde temsil etmek bana mutluluk veriyor. Ayrıca sosyal sorumluluk projeleri ile çocukları gülümsetebilmek “iyi ki buradayım” dedirten en önemli özelliklerden.
Modern dans hayatınız nasıl başladı?
İstanbul Üniversitesini bitirdiğim yıl cesaretimi toplayıp konservatuar sınavlarına girdim. Bu alanda eğitim veren iki üniversiteyi de kazandım. Mimarsinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Modern Dans bölümüne gitmeye karar verdim. Konservatuarda bir yıl eğitim gördükten sonra dans kariyerimde bana yol gösteren Ömer İnanç ( Eski Devlet Balesi dansçısı) o yaz sonu beni Ankara Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğunun derslerine sokup kendimi değerlendirmemi sağladı. Belirli bir süreliğine gittiğim Ankara dan dönmeme çok az kalmış ve orada devam edemeyeceğimi düşünmeye başlamışken Mdt Sanat Yönetmeni Yener Turan, beni çağırıp sözleşme yapmak istediğini söyledi. Bu da profesyonel hayatımın başlamasına ilk adım oldu. Çocukluğumdan beri hayallerini kurduğum bu alanda artık var olacaktım. Üzerinde “ Bale Sanatçısı” yazan kimliğimi aldığımda dünyalar benim olmuş gibiydi.
Azim ve inanç her alan için en önemli faktör. Bu çabaların meyvelerini ne zaman almaya başladınız?
Nihayetinde gitmek istediğim yer Ankara MDT idi ve o da bana referans olarak beni Ankara’ya gönderdi, oradaki çalışmaları görmemi istedi. Orada geçirdiğim on günde beni çok kabullenmediklerini hissettim ve bunu Ömer hocama ileterek geri dönmek istediğimi belirttim. Fakat sakin kalıp derslerime devam etmemi istedi. Ertesi günlerde kantinde otururken o zamanın bale baş koreografisti sanat yönetmeninin benimle görüşmek istediğini iletti. Sanat yönetmeninin yanına gittiğimde kimliğimi istedi ve sözleşme yaptık. Bir anda bir dans kampanyasında dansçı sıfatını aldım. Üzerinde “Bale Sanatçısı” yazan bir kimliğim oldu. Çocukluk hayallerim gerçekleşiyordu. Devlet balesinde idolüm olan kişilerle dans etmeye başladım. Azmimi ve çalışkanlığımı gördükçe bana destek verdiler, beni yetiştirdiler, geliştirdiler ve hayatımın en zirve günlerini yaşayarak var olmaya başladım.
Bu işi yapmak isteyenler için neler söylemek istersiniz?
Bu meslekte başarılı olmak isteyenler maddi kazanç ve haz kısmını iyi tartmalı… Sonuçta bunun faturasını yine kendileri ödeyecek. Çünkü işimizin bir saati yok; özellikle yetişme aşamasında çok ciddi bir şevk ve aşk ile çalışılması, canını dişine takarak her türlü fedakarlığın yapılması, her bir detaya dikkat ederek tüm detaylarda kişinin kendini geliştirmesi gerekiyor. Özetle; bunu isteyen kişilerin cesur bir yapısı olması gerekiyor. Eğer bir işe aşıksanız her engel bir şekilde aşılabiliyor.
Sanatsal yönünüzün yanı sıra kaleminiz de oldukça iyi. Köşe yazarlığı serüveninizden bahseder misiniz?
Çocukken bu kadar çok şey isteyip bu kadar çok şeyin arasında kaldığım zamanlardan beri, hep bir konuyla ilgili dertlendim, durumlara hep farklı açıdan bakan bir gözüm oldu. Bu yüzdendir ki; Habertürk’deki köşemin adı da “Fark ettikçe”. Bu benim için günlük tutmak gibi başlayan bir serüven oldu. Yaşama dair sorgularımı hep kağıt üzerinde yapıyordum, yaşım ilerledikçe de yazmaya devam ettim. Ben küçükken babamın da evde bir daktilosu vardı, salonda ışığın altında gerek gündem gerek siyasi birçok konu hakkında saatlerce yazı yazardı. Askere gittiğimde de her gün yazı yazardım. Bugünkü yazılarımda hala onlardan besleniyorum. O yazılar tabii o anki psikolojik sonuçlardan doğuyordu fakat şu anda da bana hep bir materyal veriyor.Yazılarımı çok beğenen bir arkadaşım benim için Habertürk’e bir öneride bulundu ve ben de içinde farklı materyallerin olduğu benim dilimden yazıları hazırlayıp gönderdim. Birkaç ay sonra “Ailemize hoş geldiniz” diye bir mail geldi. Böylece hayatımda yeni bir sayfa daha açıldı. Gazetede bir köşem oldu ve her hafta yazı yazmaya başladım. Yaşadıklarımdan, ilişkilerden, biriktirdiklerimden, benim için çok önemli isimlerden, keşfedilmesi gereken şeylerden bahsediyorum.