Ayşen Saltan Farklı Form ve Renkte Çizgiler
Çizgilerin, kendi sanatsal üretiminin merkezinde yer aldığını belirten Ayşen Saltan, onları farklı form ve renklerle çalışmalarında kullanıyor. Kompozisyonlarını zamansız, rafine, modern bir bakışla oluşturan sanatçı içsel motivasyonunu MAG Okurlarıyla paylaşıyor.
Ayşen Saltan kimdir? Kendinizden bahseder misiniz?
1990 yılında İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. İşletme lisans eğitimimin ardından lüks moda yönetimi üzerine eğitimler aldım ve marka ajanslarında yönetici olarak, çok değerli global markalarla çalıştım. Kendimi, bugün geldiğim noktada bağımsız bir sanatçı olarak yeniden konumlandırmanın önemini fark ettiğimde, yaptığım resimlerimi öncelikli iş modelim haline getirdim. Hayal gücüm ile birleştirdiğim çalışmalarımı Nişantaşı’ndaki atölyemde sergiliyorum. Yoğun iş temposunun yanında müşterilerimi atölyemde ağırlamaktan çok zevk alıyorum.
Resme olan ilginiz nasıl başladı?
Aslında çocukluğumdan gelen bir merakla başladı. Ailem uzun yıllar tekstil ile ilgilendiği için moda hep kendimi geliştirdiğim, beni besleyen ve seçici göz ile bakmama sebep olan unsur oldu. İçimdeki yaratma isteğiyle o zamanlarda sürekli çizdim ve sanat dersleri aldım.
Şimdilerde ilham aldığım Pablo Picasso’nun muhteşem eserlerine, aldığım sanat derslerini harmanladığımda kendimde bir dönüm noktası yaşadım. Sezgilerimi de kullanarak, yaşadığım deneyimlere tek çizgi tekniğiyle tuvallerimde hayat verdim. Sanatın bu formu bir kısıtlama olmaksızın, kendimi en özgür, en “ben” gibi hissettiğim yerdi. Otuzlu yaşlarıma girmeden hemen önce artık ne çizmek istediğim konusunda nettim.
Çalışmalarınızdaki surat simgesiyle neyi ifade etmek istiyorsunuz?
Benim görsel enstrümanım “çizgiler”. Çizgileri, yarattığım öykülerin merkezine konumlandırıyor, farklı renk ve formlarla onları görünür kılıyorum. Çok sezgisel çalışıyorum ve herkese, her baktığında farklı duygular hissettirmek en büyük amacım. Hikâyesinden çok kopmadan ama herkesin, içinde bir şeyler bulduğu binbir surat… Duygularımın, hayatıma gelmiş ve gelecek insanların; başka insanlara yaptığı çağrışım aslında. Her çizgi aynı gibi, aslında farklı…
Üretirken olmazsa olmazınız nedir?
Resimlerimi yaratırken kesinlikle kendimle kalmam gerekiyor. Duymam lazım sanki önce ne anlatmak istediğimi, sonra anlatabilirmişim gibi… Karakterim gereği içe dönük biriyim, oradan geliyor bu sessizlik ve kendine kalmışlığın artıları hep.
Tabii bir diğeri de müzik… Olabildiğince yüksek, en çok da sözlerini bilmediğim Fransız müziğini tercih ediyorum. Bana harika bir ilham ve fon yaratıyorlar.
Çalışmalarınızdaki renk seçimini nasıl yapıyorsunuz? Bu renkler sizde hangi hissi uyandırıyor?
Renk bu işin ana damarı. Bu soruyu tek bir başlık altında toplamam imkânsız aslında ama özetlemem gerekirse; hikâyeler beni çok yönlendiriyor. Hayalperest biriyim ve hayalime oturttuğum zemin rengi, aynı konuda bile defalarca değişebilir. Herkes için kırmızı bilinen aşk, bazısına simsiyah olabilir mesela. Tabii ki mevsim geçişleri, modanın sundukları, pastelin hep kurtarıcı olması bana ilham verse de asıl ilham kaynağım, çizgilerimin ne istediği, onların ruh hali ve benim fırçama düşenler. Her fırsatta rengin her tonunu yakından görmek, yerinde sanatla tanışmak için çıktığım seyahatler de benim bu yolculuğumda kılavuzum diyebilirim.
Çizgileriniz hakkında neler söylemek istersiniz?
“Çizgi, yürüyüşe çıkan noktadır.” der Paul Klee. Çizgiler dinamiktir, yürür, gezinir, hareket eder. Kimi zaman unutulmaz bir günbatımını çizer sayfalara, kimi zamansa serin bir palmiyenin gölgesini. Baharın tatlı esintilerini de yansıtır, denizin masmavi dalgalarını da. Aşkı, özgürlüğü, yaşamı anlatır çizgiler…
Gelecek planlarınızdan da biraz bahseder misiniz?
Devam eden süreçte globalde ilerlemeyi düşünüyorum. Bununla birlikte beni en çok heyecanlandıran ilk kişisel sergim üzerine çalışıyorum.